Bu telgrafın adresi kendisi
Mehmet Barlas, geçen hafta 1950'li yıllarda dünyanın en büyük telgraf şirketi Amerikan Western Union'un bir müşterisi adına "son telgraf"ı göndermesiyle 1851'de başlayan "telgraf çağı"nın tarihe karıştığını belirttikten sonra, "Karıştırın evinizdeki eski kağıtları, bir telgraf bulursanız onu iyice saklayın" diyordu. Eski kağıtlar ile birlikte anılarımı da karıştırdım. Biten, yalnızca "telgraf çağı" mı? Teleks, mektup, posta kutusu, çağrı cihazı, posta kartı, telsizlere ne oldu? Zamanın hangi bahrinde saklar oldular suretlerini? Saman sarısı bir kağıt parçasında iki-üç kısa cümlenin hayat bulduğu telgraf, bir haberleşme aracı olmanın yanında acı ve sevinçlerin, neşe ve hüzünlerin de canlı bir belgesi değil miydi? Bir telgraf, 04 Aralık 1966, İzmir'den: adresini şaşırmayıp elime ulaşsaydı, o gün annemin cenazesine yetişebilecektim. Bir telgraf, 11 Mayıs 1980, İzmir'den: Durbaş ailesine baş sağlığı dileriz, ayrıca oğlumuz Cenk'in vefatını üzülerek bildiririz. Yıldırım ve Feriha Civan. Bir telgraf, 14 Ocak 1989 Ankara'dan: Röportaj dalında Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülü'nden dolayı sizi kutlar, bundan sonraki çalışmalarınızda üstün başarılar dilerim. Fehmi Işıklar, Bursa Milletvekili... O yıllar ve o yıllarda yaşananlar şimdi belleğimin kilerinde değil de asıl yaşamalarını o telgraf kağıtlarının suretlerinde sürdürmüyorlar mı? Barlas'ın önerisiyle "eski defter"leri karıştırırken 03 Aralık !989 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan "Sevgili Arkadaşım Mektup" başlıklı yazım çıktı karşıma... O günlerde PTT İşletme Müdürlüğü'- nden aldığım bilgiye göre, 1988 yılında yurt dışından ülkemize 106 milyon 928 bin mektup, 10 milyon 296 bin posta kartı, 06 milyon 903 bin küçük paket, 17 milyon 958 bin basılmış kağıt, gazete ve mevkute gibi haberleşme maddesi olmak üzere toplam 142 milyon 85 bin mektup gönderisi gelmiş... Yurt dışına ise 115 milyon 706 bin mektup, 11 milyon 520 bin posta kartı, 01 milyon 222 bin küçük paket, 59 milyon 480 bin diğer haberleşme maddesi olmak üzere toplam 187 milyon 828 bin mektup gönderisi yollanmış... Bugün böyle bir araştırma yapılsa sonuç ne olur ve internetin sonsuz nimetlerini sonsuza kadar kullanmasını bilen şimdinin gençlerine bütün bunlar neyi ifade eder? Çok değil, yirmi yıl öncesine kadar "mektup yazmayı ve almayı seviyor" muşuz! Şimdi, bu yazının üzerinde yer alan fotoğrafımın altındaki iki satıra göz atın... Bir e-mail, bir de posta kutusu (P.K.) adresi görmektesiniz değil mi? Posta Kutusu, ki ayrı bir yazı konusu olabilir, nice anıları vardır onun da çünkü, geçen yıllarda Sabah gazetesinde aynı adla bir köşe hazırladığım için tarafıma verilmiştir. İlk gençliğimizde almak için nice mücadele verdiğimiz o kutunun bugün ne yazık ki, bilgisayarların "Geri Dönüşüm Kutusu" kadar işlevi bulunmamakta artık... Ben yine de Orhan Veli'den "Nasıl unuturum seni ben, / Vesikalı yarim?" ve Nazım Hikmet imzalı "dört hece"den ibaret bir "Gece Gelen Telgraf" bulmak istiyorum Posta Kutusu'- nun kilidini her açtığımda... Adresini benden başka kimse bilmese, tarihe karışsa da bedeni, o telgraf ki Nazım Hikmet, Orhan Veli gibi nice şairin dizelerinde yaşıyor, anılarda da yaşıyordur ve yaşayacaktır. Gençliğimde el yazısıyla bir sarı deftere kaydettiğim şiirleri, bundan sonra "adresi kendisi olan bir telgraf" olarak bilgisayarıma yazacağım. Elbette kopyasını "Posta Kutusu"nda saklamak üzre...
|