Kapitalist kalvinistlerin mucidi Max Weber
"Kalvinist Müslümanlar" yakıştırmasıyla ülkemiz gündemine giren din ile iktisat arasındaki ilişkiler konusu, kalvinizm ile kapitalizm arasında bir bağ olduğunu iddia eden Alman sosyolog Max Weber'in görüşlerinin araştırılmasını gerekli kılmıştır.
Kapitalist kalvinistlerin mucidi Max Weber
"Kalvinist Müslümanlar" yakıştırmasıyla ülkemiz gündemine giren din ile iktisat arasındaki ilişkiler konusu, kalvinizm ile kapitalizm arasında bir bağ olduğunu iddia eden Alman sosyolog Max Weber'in görüşlerinin araştırılmasını gerekli kılmıştır. Max (Emil Maximilian) Weber, 21 Nisan 1864'te Erfurt'ta (Almanya) doğdu. Protestan bir ailenin 8 çocuğunun en büyüğü olan Max'ın babası önce hukukçu, sonra Ulusal Liberal Parti'den milletvekili olan bir siyasetçi idi. Bu yüzden evlerine çok sayıda entelektüel ve siyasetçi gelmekteydi. Küçük Max, bu sayede Dilthey veya Mommsen gibi önde gelen entelektüellerle erkenden tanıştı, onların teşvikiyle daha 12 yaşındayken Machiavelli, sonra da Marx, Nietzsche, Hegel okudu ama en çok Kant'tan etkilendi. Annesi Helen, orta karar eğitimli, püriten, tamamen kalvinist doktrin doğrultusunda yaşayan çok mümin bir kadındı.
MİLLİYETÇİ VE DEVLETÇİ TAVIR Max, arkadaşsız ve yalnız, sadece okumayla geçen bir orta öğretim döneminden sonra, Heidelberg'de hukuk okudu. Hukuk derslerinin yanında siyasal iktisat, felsefe, tarih ve ilahiyat derslerini de takip etti. 1886'- da Göttingen Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. 1893'te Berlin'de hukuk profesörü oldu ve aynı yıl annesinin akrabası Marianne Schnittger ile evlendi. 1894'te Fribourg'da siyasal iktisat profesörü olan Max Weber, ilk dersinde iktisadın siyasal bir bilim olduğunu ve özellikle devlet çıkarının göz önüne alması gerektiğini bildirerek, milliyetçi ve devletçi tavrını ortaya koydu. 1898'e kadar Heidelberg'de hocalık yaptıktan sonra, aynı yıl sağlık sorunları nedeniyle dersleri bırakmış, 1903'te de üniversiteden istifa ederek, çağın en ünlü iki Alman sosyal bilimcisi Ferdinand Tönnies ve Georg Simmel'le birlikte Alman Sosyoloji Derneği'ni kurmuş, buradan da 1912'de istifa etmiştir. Birinci Dünya Savaşı çıktığında 50 yaşında olan Weber, yedek subay olarak askere gitme talebinde bulunmuş ama bu isteği kabul edilmemiştir. Ulus-devletin zorunlu olduğuna inandığı için II. Wilhelm karşıtı bir siyaset izlemiştir. Yahudi karşıtlığına, Avrupa karşıtlığına ve demagojiye karşı çıkmıştır. 1918'de Alman Sosyal Demokrat Partisi üyesi olmuş, Birinci Dünya Savaşı'nı sonlandıran Versailles Antlaşması'nda Alman heyetinde yer almış, Weimar Cumhuriyeti'nin kurulmasına katkıda bulunmuştur. Aynı yıl Viyana'da ders vermiş, 1919'- da Münih'- te onun için kurulan sosyoloji kürsüsünün başına geçmiş ve 1920'de 56 yaşındayken, iyi tedavi edilmeyen bir zatürreeden ölmüştür. Max Weber, siyaset merakını babasından, Protestanlığa ilgisini aşırı dindar annesinden almıştır. Freud'e yönelik keskin karşıtlığıyla tanınan Weber'in bu tutumu, onun sorunlu bir çocukluğun ardından psikanalitik yardım almasının zorunlu olduğunu kendinin de fark etmiş olması ve savunma refleksi içinde bundan kaçınmak üzere veya ruhsal durumunun açığa çıkmasının anlaşılmasını önlemek üzere psikanalitiğin kurucusuna cephe alması biçiminde yorumlanmaktadır. Bilinen depresyonları, bir suçluluk kompleksinin, iyi çözülememiş bir Oidipus kompleksinin olduğunu göstermektedir. Anlayışlı olmayan ama sahiplenici bir karısı vardır. Hayatı, siyasette teori ve pratik, bilim ve dinsel düşünce, Junkerlerin Almanyası ile ulusçuluk arasında defalarca bölünmüştür. Bu bölünmüşlük, onun zaten narin olan ruh durumunu daha da bozacaktır. Yaşadığı Almanya ortamı, 1871'de birleştirilen ve Bismarck tarafından Prusyalılaştırılan bir alandır. Bu ortamda, entelektüel düzlemde idealizm ile materyalizm arasında büyük bir kavga (Kant ve Hegel, Marx'a karşı) yaşanmaktadır.
İDEAL-TİP KAVRAMI Bu Almanya, aynı zamanda iktisadi olarak gecikmiş bir Almanya'dır. İngiltere ve Kuzey Denizi'ne kıyısı olan ülkelerde kökü 14. yüzyıla kadar giden kapitalistleşme ve sanayileşme süreci, Almanya'ya yeni yeni gelmektedir. İktisadi açıdan eskinin köhne veya eskimiş kabuğunu kırma aşamasında olan bu ülke, doğal olarak kapitalizme büyük bir ilgi göstermektedir. Nitekim, Avrupa düşüncesi içinde kapitalizm hakkındaki ilk kapsamlı sentezler, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Almanya'da ortaya çıkmıştır. Karl Marx'ın "Kapital"i, Werner Sombart'ın "Modern Kapitalizm"i ve nihayet Max Weber'in 1904'te yayınladığı "Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu" adlı eseri, Almanların Avrupa'da başka hiçbir ulusta görülmeyen bir merakla kapitalizmi anlamaya çalıştıklarını göstermektedir. Max Weber'in bu kitabı, kalvinizm ile kapitalizm arasında kurduğu bağlantı nedeniyle büyük bir ün kazanmıştır. Weber'in analizini geliştirmek için oluşturduğu, kendi kadar ünlü bir kavram vardır. İdeal-tip adını verdiği bu kavramsal alet, ona göre, toplum bilimlerinin kültür bilimleri olmasının ortaya çıkardığı büyük sorunu çözecek niteliktedir. Weber'e göre, kültür alemi sonsuz sayıda olaydan ve çok sayıda çözülemez nedenden meydana gelir. Bu durumda, her çözümleme, hakiki olanın önceden saf hale getirilmesine dayanmalıdır. Araştırmacı, böylece analiz nesneleri ile kategorileri, kendi için esas olan sorunsalın işlevinde basitleştirerek ve sistemleştirerek inşa eder. Demek ki Weber'e göre araştırmacı, araştırmasını sayesinde yürütebileceği ideal-tipleri, ona temel olarak gözüken unsurların abartılması ve idealize edilmesi yoluyla kurmaktadır. Böylece araştırma nesnesini en çok açıkladığını düşündüğü unsurları (Bunların en sık rastlanılanları olması gerekmez) bir araya getirerek, bütün hakkında tutarlı bir tanıma ulaşmaktadır. Weber, modern kapitalizmin oluşumunda kalvinizmin rolünü de böyle bir ideal-tip soyutlaması içinde geliştirmiştir. Bunu da haftaya göreceğiz.
Mehmet Ali Kılıçbay
|