|
|
|
|
|
|
Şehri bulduğuna inanamadı
Bingham, "İnkalar'ın kayıp şehri" adlı kitabında büyük buluşunu şöyle anlatıyor: "Kazılar sonucu ortaya çıkan her yeni yapıyla birlikte şüphelerim biraz daha azalmaya başladı. Ancak Machu Picchu'yu bulmuş olmam yine de inanılması çok güç bir rüya gibiydi". Şehir 200 farklı binadan oluşuyordu. Yapıların hepsi işlenmesi çok zor olan granit taşından yapılmış. İncelemeler taşların arasında çimento veya benzeri bir malzemenin kullanılmadığını gösteriyor. Bu iş öylesine büyük bir hassasiyetle yapılmış ki, iki taşın arasına kağıt bile girmiyor. İleri medeniyetine rağmen demiri keşfedememiş bir ırkın nasıl olup da böyle bir işçilik mucizesini gerçekleştirdiği ise hala bilinmiyor. Mimarinin diğer bir ilginç yanı ise şehrin etrafının sur değil taş ustaları tarafından yapılmış labirentle çevrili olmasıydı. Büyük bir ustalıkla inşa edilmiş olan labirentin yalnızca bir yolu şehre giderken çok sayıdaki diğer yollar Machu Picchu'yu çevreleyen 600 metre derinliğindeki uçurumlara çıkıyordu. Bu nedenle kutsal şehre hiçbir zaman yabancılar ayak basamadı. Machu Picchu'da her şey trapez ya da dikdörtgen olarak yapılmış. Belki İnkaların geometrik olarak daire şekline bir garezi vardı. Zira İnkaların kültüründe tekerlek de bulunmuyor! Ne yük ne de kraliyet arabası... İnkalar tekerleği olan hiçbir şey kullanmadı. 40 bin kilometrelik yol ağına sahip bir medeniyetin tekerleği keşfetmesi aslında hiç de fena bir fikir olmazdı. Nedeni belli değil ama görünen o ki onlar yürümeyi tercih etti. Her şey bir yana tarih sahnesinde yalnızca 350-400 yıl kalmalarına rağmen İnkaların kültürü, dünyanın gördüğü en benzersiz kültürlerinden biriydi.
|
|
|
|
|
|
|
|
|