Bingöl dağlarında İzmirli iki öğretmen!
Anadolu'da hangi kente gitsen türkü evleri var. Anadolu'da ki sosyal yaşam kültürü bu... Güzel olanı da şu; Artık erkekler orada diz dize oturup, sonra da ağızlarında sigara, ellerinde mendil ile bağıra çağıra türkü söyleyip halay çekmiyorlar. Türkü evlerinde eşler, sevgililer yan yana türkü dinliyorlar, söylüyorlar. Oysa; Çok değil 10 yıl öncesinde eğlence merkezi pavyonlardı. Orası erkeklerin dünyasıydı. O dünyada konsomatris bayanlarla bir gece yaşanan sahte aşk duyguları vardı. İşte o sahte duygular artık yok. Yani: Yaşanan hayaller yok. Yaşanan gerçek hayatlar var. Malatya'da türkü evine gittiğim zaman sahnede bir bayan bir de erkek sanatçı vardı. İnanılmaz duygu ile Anadolu ezgilerini söylüyorlardı. Öğrendim ki ikisi de müzik öğretmeniymiş. Gündüz okulda ders! Akşam sahnede konser!.. Türkülerin o sihirli dünyasına kapılmışken yan masada bir çift genç... El ele, diz dize. Bana gülümsediler! Sonra yanıma gelip dediler ki: - Bingöl dağlarında öğretmenlik yapıyoruz. Bize İzmirli öğretmenler derler. Burada tanıştık ve evlendik. Bugün Bingöl dağlarından Malatya'ya geldik. Kafa dağıtmak istedik... O genç öğretmenlere sarılmak istedim. Ama onlar bana sarıldılar. Seni çok seviyoruz dediler. Müthiş mutlu oldum. İsimlerini sormak istedim bana bize İzmirli öğretmenler derler dediler ve el salladılar. Yanlarındaki öğretmen ise benim adım Metin Akpınar dedi, bastı kahkahayı! Masama döndüm "İki keklik bir kayada ötüyor" türküsünü istedim!.. İki hafta sonra bu kez Aşık Veysel'in memleketi Sivas'tayım. Sabahın köründe bizim Raşit (Ateş) kapımı çaldı. Balık tutmaya gidelim mi? "Evet" dedim ama nereye.. Bir de baktım bizim Star'dan Sivaslı kameraman Tamer (Deli dolu ve bir o kadar da iyi insan olduğu için ben ona Sıyrık derim...) her şeyi hazırlamış bile. Bindik arabaya, yarım saat sonra Sivas'ın dışında bir cennete, Hafik Gölü'ne geldik. Gölde balıklar... Uzat elini tut... Sazlıklar içindeki ördekleri kuyruğundan yakala. Bu göl nasıl olmuş dedim, Tamer anlattı; Bir yaşlı adam buradan geçerken ekmek istemiş. Vermemişler. Su istemiş yine vermemişler. Bütün kapılar yaşlı adamın suratına kapanmış. Adam yürümüş gitmiş tepeye çakınca geriye bakmış beddua etmiş. Demiş ki; - Hepinizin ocağından su çıksın!.. Bir anda her evin içinden su çıkmış. Köy bir anda göle dönüşmüş... Bizim Çetin söylenmeye başladı; - Ulan Sıyrık. Nur yüzlü yaşlı adam beddua etmemiş, sizin için dua etmiş. Baksana bu göl hayat demek!.. Tamer bu sefer yukarıdaki gölü anlatmaya başladı; - Mandaya biz camız deriz. Bir manda oradan dalmış bu gölden çıkmış. Çıkınca da boynuzunda altın varmış. İşte Develi köyü o altınla kuruldu. Hafik gölüne baktım... Kıyısı buz tutmuştu. Sıyrık dedim. Sen memleketine gelince özüne dönüp sallıyorsun. Çok güldük! Koruma altına alınan bu gölde silah atmak yasak. Gürültü bile yasak. Tek serbest balık yakalamak. (Gölün ortasında bir adacık var. Herkes orada hazine arayacak ama korkuyor. Çünkü orasını yılanlar sanki istila etmiş...) Küçük tekneye binerken bizim atv'den Çetin, batarız dedi korktu binmedi. Raşit, ben, bir de Sıyrık küçük kayıktayız. Biraz hareket etsek buz tutmuş gölde donup kalacağız. Buna rağmen kiloluk sazanlar tutuldu. Göl kenarında Damla lokantasında soba üstünde balıklar pişirildi. (Öyle ustaca pişti ki kılçıklar eridi...) Tek kelime ile harika bir parti... Elbette otelde kalanlara da balık götürdük. Ali Baba Hamamı'nda keyif çatan bizim Vahap iki balığı aynı anda götürdü. Hürriyet'ten İlyas Namoğlu'nun boğazına kılçık takıldı. (Adam Rizeli. Hamsiden başka balık bilmez ki). Lig TV'den Ömer Güvenç tam not verdi. Spiker Melih Şendil ise maç öncesinde bu balık işini canlı yayına bile taşıdı... Akşam Ticaret Odası'nın davetine katıldık. Sivas türkülerini coşku içinde söyledik. Şunu da yazayım... Öğle yemeğini Lezzetli lokantasında yedik. Harika pideler geldi... Sonra lebeni (Sarmısaklı yoğurtla yapılan buğday ve nohutlu soğuk yemek) ve elze (Soslu domates) geldi. Bunlar bedava. Ana yemek ne dedik, neler yok ki!!! Ben denemek için etli pide ile başladım, sonra da tandır ile bitirdim. Artık şuna inandım ki, etli pide denilince Konya rakipsiz. Neden ve niçin Konya'nın etli pidesi İstanbul'da yapılmaz ki!.. Dönüşümüz Kayseri üzerinden oldu. Elbette pastırma ve sucuk ve çemenlerimizi (İmamoğlu'ndan) aldık. İnanır mısınız bilmem. Kayseri'den dönen her uçak bana pastırmadan yapılmış uçak gibi geliyor. Yemesi güzel de... O koku ile seyahat etmek de hiç hoş değil! Acaba diyorum: Pastırmalı parfüm var mı!!!!
|