|
|
|
|
|
|
Oğlum ameliyattan sonra "Başka çocuk yapın benden size fayda yok" dedi
İki hafta önce 16 yaşındaki oğulları Deniz'in ölümüyle yıkılan CHP Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır ve eşi Nurcan Bayındır evlerinin kapısını ilk kez Pazar SABAH'a açtı.
Geçtiğimiz şubatta beyninde bir tümör olduğu saptandı. İki kez ameliyat oldu çok da iyi geçti. Ama tümörün cinsi kötüydü başka yerlerine de sıçradı.
İlk ameliyattan sonra "Artık çocuk yapabilirsiniz. Benden fayda yok" dedi. Hastalığının ne olduğunu bile sormamıştı, niye böyle söyledi hiç anlamadık.
Kasımda yoğun bakımdaydı. GS-FB maçı vardı. GS yenerse gözlerini açar diye inandım. Maalesef ikisi de yenildi.
Şimdi ona dokunamamak, onu öpememek çok zor geliyor. Deniz'den sonra ölüm çok hoşuma gitmeye başladı.
Galatasaray Fenerbahçe'yi yenerse Denizim de gözlerini açar diye inandım ama Galatasaray gibi Denizim de yenildi
16 yaşındaki oğulları Deniz'i geçtiğimiz günlerde beyin kanserinden kaybeden CHP Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır ve eşi Nurcan Bayındır evlerinin kapısını ilk kez Pazar SABAH'a açtı. Hüseyin Bayındır oğlunun hiçbir zaman metanetini kaybetmediğini ve gözünden tek bir yaş düşmediğini söylerken Nurcan Bayındır "Deniz'i yaşamak gerekirdi, onu tanıyanlar çok şanslı" diyor.
Cumhuriyet Halk Partisi Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır ve öğretmen eşi Nurcan Bayındır'ın henüz liseye giden oğulları Deniz'le yaklaşık bir yıl önce beyninde tümör olduğuna dair çıkan haberlerle tanıştık. Anıttepe Lisesi öğrencisi olan Deniz Bayındır, arkasına ailesinin, arkadaşlarının ve tüm Türkiye'nin duasını alarak geçtiğimiz şubat ayında ameliyata girdi. Başarılı geçen ameliyata rağmen tümör Deniz'in yakasını bırakmadı. Temmuzda ikinci ameliyatını da olan Deniz, vücudunda başka yerlere de sıçrayan bu illet yüzünden son bir ayını yoğun bakımda geçirdi. Deniz 16 yaşındayken, kendisini son bir umutla İsrail'e kök hücre tedavisi için götüren anne ve babasını 2 Aralık'ta yalnız bırakarak hayata veda etti. Tek çocuklarını hayatının baharında kaybeden Bayındır ailesi şimdi yakınlarının desteğiyle ayakta durmaya çalışıyor. Evlerine başsağlığına gelenlere Kırşehir'de Deniz için yapılmış tatlıyı ikram ediyorlar. Artık kuruyan göz pınarlarından belki daha az yaş akıyor ama ağlayan kalpleri yüreklere işliyor. Evlerinde ziyaret ettiğimiz Bayındır ailesiyle Deniz'i ve yaşadıklarını konuştuk. Onlardan Deniz'i dinlerken pırıl pırıl bir gençle tanıştık. Ve elle tutulacak kadar gerçek olan acılarına şahit olduk.
- Deniz'i biz basına yansıyan haberlerle tanıdık. Ama nasıl bir gençti pek bilmiyoruz. Siz anlatır mısınız? - Nurcan Bayındır: Deniz bilgisi, gelişimi, aklı, zekası, olaylara bakışı, her şeyiyle çok farklıydı. Herkese evladı özeldir ama Deniz gerçekten çok özeldi. Onu anlatmak çok zor. Bir sınıf arkadaşı "Deniz anlatılmaz yaşanır" diye yazmış, Deniz için açılan deftere. Gerçekten Deniz'i yaşamak gerekirdi, tanıyanlar çok şanslı bence.
BOYUNDAN BÜYÜK SAZ - Hüseyin Bey sizin de çok özel bir ilişkiniz vardı oğlunuzla, değil mi? - Hüseyin Bayındır: Deniz benim arkadaşımdı, yaşamımda en kolay yaptığım şey ona babalık yapmaktı, iyi ki Deniz'in babası olmuşum. O söyletmeden yapar, sosyal yaşar, yere sağlam basardı, duyarlıydı, hümanistti. Bağlama çalar, halk oyunlarını bilir, türküler söylerdi. Son altı, yedi yıldır her gün beş gazete okurdu. Hep büyükelçi olmak isterdi ama ne Amerika'da ne İngiltere'de, Afrika'da büyükelçi olmak isterdi. Büyükelçi olup Afrika'ya gittiğinde oradaki yoksul insanlara faydalı olabileceğini düşünüyordu. - N.B.: Bağlama çalmaya 8 yaşındayken Kırşehir'de başladı. Kursuyla ev arasında sadece küçük bir sokak geçiyordu, orada durdurur, taşa oturtur "Hadi çal" derlermiş. "Boyundan büyük saz" derlermiş ona. - H.B.: Deniz çok zekiydi. Örneğin, bu dönemki 550 milletvekilinin tamamının nerede okuduğunu, eğitimini, kaç çocuğu olduğunu, mesleğini bilirdi. Ve bunun için özel bir gayret sarfetmezdi. Deniz iki şeye asla laf söylettirmedi; biri Galatasaray, biri Cumhuriyet Halk Partisi.
- Politikayla arası nasıldı? Bazı politikacı çocukları babalarını fazla göremedikleri için politikaya tepki duyar, babalarına sitem eder. Size böyle bir sitemi oldu mu? - H.B.: Deniz çok espriliydi, çok yoğun olduğum için birkaç gün eve gelmediğim günlerden birinde sabah kalktı, yatağa geldi "Anne, bu amca kim?" diye sordu. Deniz bilirse ki ben parti için bir yerdeyim, kesinlikle problem etmezdi. Örneğin hastanede yatarken, çok kötüyken Kırşehir'de il kongresi vardı, beni ısrarla gönderdi. Sandık kapandıktan sonra aradı, "Baba sonuç ne oldu, delegeler kimler?" diye sordu. Ama bütün bunları biz Deniz'e özellikle vermeye çalışmadık, onun doğasında vardı.
- Hastalığıyla savaşırken yaşamdan hiç kopmadı bildiğim kadarıyla. - H.B.: Gazete okuyan çocuk gözleri yakını göremediğinde "Gözlerim niye görmüyor?" demedi, "Boşver baba, elim gazetelerden kararıyor zaten, televizyonda teleteksi takip ederim" dedi. Onu da görememeye başlayınca yine "Boşver baba, ben üniversiteye hazırlanacağım nasıl olsa, bana sorular sorun" dedi. 7 kasımda yoğun bakıma yatırdık, 6 kasım gece 11'e kadar sorular sorduk. Deniz beni meclise gönderirken ne giydiğimi görmek isterdi. İlk ameliyatından birkaç gün sonra gözlerini biraz açtı, "Baba karşıma geç" dedi, geçtim; "Bu elbiseye bu kravat hiç olmuş mu?" dedi. Şimdi onu hissetmemek, ona dokunamamak, onu öpememek, koklayamamak, ona soramamak, danışamamak çok zor. Ben artık ölümden korkmuyorum. Deniz'den sonra ölüm çok hoşuma gitmeye başladı. Artık ölümü yaşamın bir parçası sayıyorum, oğluma gelmişse benim için de çok doğaldır diye düşünüyorum.
BİZİ ÖLÜME ALIŞTIRDI - Hiç kardeş istedi mi Deniz? - N.B.: Deniz 4 yaşındayken benim bir rahatsızlığım olmuştu, 8-9 yıl tedavi gördüm. O süreçte arkadaşlar sordukça "Tedavi görüyorum, doğum yapmam sakıncalı" diye yanıtlıyordum. Dört yıl önce artık tedavim bitmişti, "Deniz büyüdü, bize yetiyor, psikolojisi bozulur" diye düşünüyordum. O bir gün "Anne ben niye kardeş istemiyorum biliyor musun, ya kardeşim sakat olursa, ya sizi üzerse, ben onun için istemiyorum. Yoksa bencillikten değil, tabii ki ben de isterim bir kardeşim olsun" dedi. Onu söylediğinde çok üzüldüm. - H.B.: Ama bir yerde istedi... - N.B.: Birinci ameliyatından sonra "Anne artık çocuk yapabilirsin, benden size fayda yok" dedi (ağlıyor). Ben de "Seni yaşatacağız kuzum" dedim. Babasıyla bile bir müddet paylaşmadım bunu. Neyi düşündü de böyle bir şey söyledi? Çünkü hastalığını hiç sormadı bize, hastalığının ne olduğunu bilmiyordu, yanında hiçbir şey konuşmuyorduk. "Benim neyim var, kitlemin türü ne?" demedi. - H.B.: Neye üzülüyorum biliyor musunuz, her şeye alıştırdı bizi. Ölüme, bizden ayrılığa giderken bile her şeyi biliyordu, çok metanetliydi, oyun oynadı, oyaladı bizi. Bir tek şeyi kaldıramadı, saçları dökülmüştü, kapı çıt dese "Şapkam" derdi. En son yoğun bakıma götürürken "Oğlum hastaneye gideceğiz" dedim, sesi zor çıktı ama yine "Şapkam" dedi. Kimse kendisini öyle görsün istemedi. - N.B.: Hep "Saçlarım çıkacak mı anne?" diye sordu. "Çıkacak annem" dedim. Babası da "Sen saçlarını hiç aklına takma oğlum, her formülü dener o saçlarından tekrar yaptırırım sana ama sakın bunun için üzülme şimdi" dedi. - H.B.: İnsanın evladını kaybetmesi çok farklı bir duygu, hala inanamıyorum. Duvarda asılı olan resime dikkat ederseniz çok ilginç bir poz vermiş. Odanın neresinden bakarsanız bakın gözleri size bakıyor. Bunu keşfettiğimde kafayı yediğimi sandım. - N.B.: O bizi hiç bırakmadı ki her yerden bizi izliyor. Denizim bu evden gitmedi.
- Hastalığı nasıl ortaya çıktı? - N.B.: Geçtiğimiz şubatta okulların ikinci dönemi başlamıştı. Perşembe günü ben okula gidiyordum, babası meclise gidecekti, kahvaltıda başının ağrıdığını söyleyip okula gitmek istemedi. Ben de okulu stres yapıyor sandım. "Denizim evde yalnız ne yapacaksın, bence okula git" dedim. Okula gittikten bir saat sonra arayıp "Anne kustum" dedi. Bunun üzerine babası meclisin doktoruna götürdü. Meclisin doktoru da sinüzit olabilir diye film çekip antibiyotik tedavisi vermiş. Evde üç gün başını kaldıramadan yattı. Tekrar hastaneye götürdük, doktor ilaçların yetersiz kaldığını söyleyip penisilin iğnesi verdi. Ama başının ağrısı hiç geçmedi. Ben de naz olabilir mi diye düşündüm. Babası "Denizim naz yapmaz" dedi. Ben hiçbir şey kondurmuyordum ki aklıma bile gelmemişti. Ta ki pazartesi tomografi çekilene kadar. Tomografi çekildiğinde doktorlar kitle var dedi ve hemen ameliyata karar verdiler. Prof. Dr. Haluk Deda çarşamba günü ameliyata aldı. 7-8 saat sürdü, çok başarılı bir ameliyattı. Yoğun bakımdan çıktıktan sonra orada yaşadıklarını anlattı bize. - H.B.: Oradaki konuşmalardan hastalığını keşfetti. Bir daha hiçbir şey sormadı. Tedavisi sırasında özel bir robota giriyordu, orada düzelme başladı, kendisi de inandı iyileşeceğine. Annesinden en sevdiği yemek olan Kırşehir'e özgü kuru bamyayı istedi. Vermiş olduğu kiloları aldı, ayağa kalktı. - N.B.: Birinci ameliyattan sonra biz kitle alındı bitti zannettik. Alanya'da bir ay tatil yaptık, denize girdi, tenis oynadı, bana masa tenisini öğretti. - H.B.: İyi ki Deniz gibi bir oğlum olmuş, bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Deniz bu çağda eşine az rastlanır bir çocuktu. Televizyonda en çok yarışma programlarını izlerdi. Her zaman "Baba 18 yaşına bir geleyim, yarışma programlarına katılarak seni zengin edeceğim" derdi. KEŞKE
HİSLERİNİ BELLİ ETSEYDİ - Hastalığını nasıl karşıladı? - H.B.: Nasıl karşıladı biliyor musunuz, hiç ağlamadı. Ve evde hasta yatarken onun için ne yaparsak yapalım hep teşekkür ederdi, kibarlığını hiç bozmadı. Aslında biraz da buna üzülüyorum, keşke hislerini biraz belli etseydi. - N.B.: Çok direndi ve o direnci bana hep umut verdi. Hep gelecekten bahsetti. 7 kasımda öğle yemeğini yedirdim, hastaneye gitmeden önce "Anne sen derslerime ara verdim diye hiç üzülme, sadece matematikten ders alırım, diğer derslerden hiç gerek yok, arkadaşlarıma yetişirim ben" dedi ki ben artık onun okulunu bile düşünmüyordum. "Bilkent Uluslararası İlişkileri kazanacağım, hem de normalini değil burslusunu, bak gör" dedi. "Tabii oğlum sen istediğini yaparsın, kazanırsın" dedim. Ama MR'dan sonra konuşamadı.
- Temmuzda yapılan ikinci ameliyatına Prof. Dr. Gazi Yaşargil girmişti... - H.B.: Birinci ameliyatı Prof. Dr. Haluk Deda yaptı, çok teşekkür ederim ona. Altı saat süren ve yine Haluk Deda'nın yaptığı ikinci ameliyatın üç saatlik bölümüne de Prof. Dr. Gazi Yaşargil girdi. Her iki ameliyatı da çok başarılı geçti aslında fakat tümörün cinsi çok kötüydü, hep yeniledi, başka yerlerinden çıktı. En sonunda omurilikte kan basıncını etkileyen bir yerde tekrar tümör çıkması 7 kasımdan 2 aralığa kadar yoğun bakıma girmesine neden oldu. Kök hücre tedavisi için İsrail'e giderken umutlandık. İsrail'de 7 kasımda kapattığı gözlerini 15 kasım akşamı doktorlar İbranice konuştuğu için, çok zorlayarak açtı, doktorlara baktı. O son bakışıydı zaten, bir daha da bakamadı.
ADAM GİBİ BİR OĞLUM VARDI - Siz de oğlunuzun yaşamdan kopmasına izin vermediniz. Hatta Galatasaray'ın Fenerbahçe'yle olan maçını bile anlattınız ona değil mi? - H.B.: Yoğun bakımda yatıyordu, Galatasaray- Fenerbahçe maçı vardı. Ben de Galatasaray yenerse Deniz'im de yener, gözlerini açar diye inandım. Ama maalesef Galatasaray yenildi, Deniz de son raundda yenildi. Geçen hafta Beşiktaş maçından sonra mezarına gittim köye, Beşiktaş'ı 3-2 yendiğimizi söyledim. Tanrı hiç kimseye vermesin sevgili Eylem, çok farklı bir duygu. Niye Deniz tek çocuk? Ben çok çocuklu, yoksul bir ailenin çocuğu olduğum için onu rahat büyütelim istedim. Emeğimizi hep ondan yana kullandık. Benim hiçbir şeyim yoktu ama adam gibi bir oğlum vardı. Adı da, Deniz Gezmiş'ten Deniz Baykal'a kadar tüm Denizler adına Deniz'di.
- Siz de bu arada çok acı çektiniz, saçlarınız bile bir anda ağardı. Sizin çektiğiniz acıları hissetti mi? - H.B.: Tek bir şey söyleyeyim mi, Deniz'e, oğluma değer. Ama Deniz bütün bunları bizim için kolaylaştırdı. Biz on aydır hastane koridorlarında, hastane avlularındaydık. Bana sigarayı bıraktırmıştı ama Deniz yoğun bakıma girdiğinde sigaraya yeniden başladım. Belki de ayıp ettim ona ama bu da benim dayanma noktamın sonuydu herhalde. Bundan sonra işime daha çok vakit ayıracağım, belki de akıl sağlığımı böyle korurum.
- Arkadaşları Kırşehir'de cenazesinde de onu yalnız bırakmadı. Nasıl bir ilişkisi vardı arkadaşlarıyla? - H.B.: Hem hazırlıkta hem lise 1'de sınıf başkanıydı. Okulda Deniz demezlermiş ona, "Başkan" derlermiş. Bu dönem Deniz okula başlayamadı ama onu gıyabında yine başkan seçmişler. - N.B.: Okula döneceğine inanıyordu, arkadaşlarına hep "Geleceğim" diyordu. Onlar da "Nasıl olsa başkanımız gelecek, başka başkan seçmeyelim" demişler.
- Tüm Türkiye sizin acınızı paylaştı, Deniz için dua etti. Bu da size büyük destek vermiştir herhalde, değil mi? - H.B.: Türkiye'nin ve dünyanın her yerinden tanımadığımız insanlardan telefon aldık. Tanımadığım ama ağlayarak benim acımı paylaşmak isteyen insanlar gördüm. Melesa Deniz, Deniz Baykal'ın cenazesine gelmesinden müthiş gurur duyardı. - N.B.: O hissetmiştir zaten. Yoğun bakımdayken de beni dinlediğine, duyduğuna hep inandım. Arkadaşlarının notlarını tek tek okudum. Son gece arkadaşlarının notlarının hepsi bitmişti, sadece son bir sayfa kalmıştı, en yakın arkadaşı olan Kerem'in uzunca bir notuydu. Hemşire "Artık çıkmanız gerekiyor" dediği için okuyamadım, "Denizim bunu da yarın okuyacağım" dedim. O son geceydi, o notları mı bekledi arkadaşlarından diyorum. - H.B.: İsterdim ki şartlarım elverseydi de büyük gazetelerde teşekkür ilanları yayınlasaydım. Ama böyle bir şansım yok. Sizden ricam; bizi arayan tüm insanlara, memleketin neresinde yaşarsa yaşasın tüm Kırşehirlilere Denizimin teşekkürünü, selamını iletin. Bu beni çok mutlu eder. Ayrıca vakitleri olmadığı için bir başsağlığı telefonu açmayan Başbakan'a ve Maliye Bakanı'na da çok teşekkür ediyorum.
Eylem BİLGİÇ
|
|
|
|
|
|
|
|
|