| |
Tehdit mi, fırsat mı?
Türkiye'de Kürt sorununda ana eksen çok yakın bir gelecekte PKK ile mücadeleden Güneydoğu Anadolu-Kuzey Irak ilişkilerine kayacak. Bu ilişkilerin tehdit değil fırsat olabilmesi için Ankara'nın vakit yitirmeden yeni strateji oluşturması gerekiyor.
Kürtler zenginleşiyor! Son zamanlarda Kuzey Irak'a giden herkesin ortak izlenimi bu. Doğru. ABD'nin Irak'taki "Süper Valisi" Paul Bremer'in görevden ayrılmadan sadece birkaç saat önce üç helikopterle 15 ton ağırlığındaki banknotu, yani 1.4 milyar doları Kuzey Irak'a göndermesiyle bölgenin kaderi değişti. Küçümsemeyin. 5 milyon nüfuslu bölgeye, neredeyse IMF'nin Türkiye'ye açtığı kredinin iki dilimine eşit karşılıksız yardımdan söz ediyoruz. Ayrıca Irak'ın petrol ihracatından (günde 1.3 milyon varile yakın) paylarına düşen de düzenli olarak aktarılıyor. İşte tüm bu fonlarla Kuzey Irak'ın altyapısı hızla yenilenmeye başladı. Yol, su, kanalizasyondan elektrik ve GSM şebekelerine kadar. Erbil'den Süleymaniye'ye bölgedeki tüm kentlerde inşaat hamlesine girişildi: Bakanlık binaları, iş ve alışveriş merkezleri, spor salonları, üniversite kampüsleri, medya "tower"ları... Hatta Ortadoğu'nun en büyük su sporları merkezi bile kuruldu. Bağdat'taki merkezi hükümetin itirazlarına rağmen Türkiye sınırına yakın Duhok'ta açılan petrol kuyuları (şimdilik 20 adet) ile başlayan kendi kaynaklarını kendi denetiminde değerlendirmek politikası bu zenginliği daha da artıracak. Sonuç: Kuzey Irak'ta kişi başına düşen milli gelir Türkiye'yi önce yakalayacak, daha sonra da geçecek. Tabii şimdiden yakalamadıysa, hatta geçmediyse... Peki "Kürtler'in zenginleşmesi"ni bir tehdit mi görmek gerekiyor, yoksa bir fırsat mı? Yanıtı gücünüze, özgüven derecenize, politikalarınızın ne denli sağlam ve tutarlı olduğuna bağlı. Ve bir de değişimlere uyum yeteneğinize.
Brüksel mi, yoksa Erbil mi? Barzani, MİT Müsteşarı Emre Taner'le yaptığı görüşmede ilginç bir öneride bulundu: "Türkiye ve Irak Kürtleri arasında yaygın akrabalık bağları var. İki taraftakilere de çifte vatandaşlık imkanı sağlansın." Ankara'nın reddetmediği anlaşılan bu öneri, hem Türkiye'nin Kuzey Irak'taki oluşumla ilgili politikasında ezberleri bozacak, hem de Güneydoğu ya da Kürt sorununa yaklaşımında. Getirmek zorunda. Çünkü, Kuzey Irak'ta milli gelir 6, 8, hatta 10 bin dolara giderken Güneydoğu'yu 800 dolara ve yüzde 70 işsizliğe mahkum ederseniz, PKK'dan da vahim sorunlarla karşılaşırsınız. Öyle bir Güneydoğu'nun başını Ankara üstünden Brüksel'e çevirmesini bekleyemezsiniz. Yanı başında zengin, ışıl ışıl, iş ve imkan kaynayan Erbil ve Süleymaniye varken ne diye seraptan farksız uzak umutlara ve hedeflere sarılsın ki? Ve unutmayın; Berlin Duvarı'nın çökmesinin ve Doğu Almanya'nın haritadan silinmesinin tek nedeni vardı: İki taraf arasındaki ekonomik uçurum. Çözüm? Siyasal ve kültürel hakların güçlendirilmesi, Meclis'te temsil için barajın düşürülmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi elbette önemli. Ama Diyarbakır, Mardin, Hakkari'yi bir Erbil ya da Süleymaniye düzeyine getirmezsek, korkarız ki, bu siyasal açılımlar da hiçbir işe yaramayacak. 2006 bütçesi bırakın Güneydoğu'ya, Türkiye'nin hiçbir yerine çivi çakmaya imkan tanımayacak kadar yatırım yoksulu. Turgut Özal ve Adnan Kahveci misali kafamızı cinlik derecesinde farklı çalıştırıp, Güneydoğu için yeni kaynaklar yaratmalıyız. Örneğin, Almanya'dan esinlenerek sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya kanalize edilecek ek vergi koymak gibi. "Ağır vergilerin altında inleyen halka bu ek özveriyi kabul ettirmek imkansız" derseniz bir başka önerimiz var: İrice bir özelleştirmenin gelirini olduğu gibi Güneydoğu'ya aktarmaya var mısınız?
|