Mahcup iyilik
"Babam ve oğlum" a gittiniz mi? Beğendiniz mi? Güzel film değil mi? Ağladınız mı? Ağlamadınız mı! Ne çok kişi ağlamış, ne çoğunun gözleri dolmuştu değil mi? Yüzde 90-95 filan diyebiliriz, değil mi? Tabii, muhtemel ki herkesin yitirdiği, yitirmekten korktuğu babası (annesi), karısı, kocası, sevgilisi, ölmekten korkan kendisi, üstüne titrediği çocuğu, kardeşi, yeğeni, mutlak bir yakını yok mu ki? Herkes, yani yüzde 90-95, filmde biraz oradaki öyküyü, biraz kendini, biraz anılarını, tanıklıklarını izlemedi mi; izlerken hüzünlendi, hüzünlenirken ağlamak istemedi mi? Belki, kimimiz birebir aynı minvalde öykülerin aktörleri, mağdurları idik; bir başka yandı içimiz. Şöyle bir şey de olmadı mı: Hani bir sürü kötülük, fenalık, fesatlık içinde yuvarlanıyoruz, eh açıkçası, kimimiz de bu yuvarlama ameliyesinde elinden geleni ardına komuyor ya, şöyle bir şey de olmadı mı... Yani, "katı baba" daki bastırılmış da patlayan duygusallık... "Nemrut teyze" deki o sıcaklık... "Anarşist evlat" taki o insanlık... "Gerzek abi" deki o sevgi... "Ölüm" ün hep hayatı da doğuran diyalektiği... Elbette saflığın, duruluğun simgesi, çıtkırıldım dururken bile hayal gücüyle de her bi şeye göğüs gerecek kadar olgun ufaklığın yaydığı varoluş sevinci... Yahu bildiğimiz, bilmediğimiz herkeste, ne diyeyim başta kendimizde, hemen en yakınlarımızda, içte, kalpte, derinlerde mevcut o muazzam "iyilik" gülerken de, ağlarken de mutlu etmedi mi? Bu safi iyiliğin her kareye, her köşeye sinmesi... Harika oyuncu-insanların gözlerinden, dudaklarından, ellerinden, kalplerinden, avlularından, tarlalarından, patikalarından, sokaklarından, ağaçlarından, sofralarından, pikniklerinden, döşeklerinden, mahcubiyetlerinden, cesaretlerinden, inatlarından, sabırlarından onca sinema salonunda, şimdiden 1 milyondan fazla koltuğa yayılıp sizin de yüreğinizle buluşması... Şu cennet ve cehennem dünyanın tüm meleklerinin usulca tüm şeytanları kovması... Yönetmenin hiç de çaktırmadan, öykünün içine bir tane bile "kötü adam" koymaması... Evet, onca kötülük, onca acı ve hüzün içinde, Allah için hiçbir "kötü insan" ın olmaması... Dinlerin, ahlak sistemlerinin, ütopyaların, masalların o büyük vaadi... İşte asıl bu çok, çok çok iyi gelmedi mi?
Peki, niye ağladınız? Tamam, neye ağladık? Filmin acısı, hüznü, onca yaşam sevinci ve iyilik arasındaki "kötülük" ü neydi? Filmin başında, hamile genç kadının doğum esnasında "sokağa çıkma yasağı" yüzünden taksi bulunamayınca ölüvermesiyle başlayan... Yani 12 Eylül 1980'de saat 04.00'de başlayan öyküde... O gün karısını kollarında kaybederken baba olan genç adamın daha sonra "askeri darbe" nin işkencelerinden geçişi ve birçokları gibi canı alınmasa da, bedenine "ölümcül bir kader" in çakılması... Tükenmiş ciğerleriyle "Babam ve oğlum" arasında yok oluşu. Buydu değil mi? İşte buna ağladınız. Ve siz; iyi, duygusal, sevecen, merhametli, yufka yürekli, gözünün yaşını her acıya katmaya ve başka hayatlara, başka ölümlere de esirgemeden akıtmaya hazır insanlar... Yani, o gün o saatte o sinema salonunda bunu kanıtlamış kardeşler, bacılar, teyzeler, amcalar... 1980'de darbeyi, 1982'de anayasasını yüzde 90-95 desteklemiş, hayatında böyle şeyleri bazen korkuyla, bazen hiç düşünmeden alkışlamış olanlar da... Bir yakınının canı yanmamış ve hayatı alınmamışsa, "işkence ve cezaevi darbeleri" ni pek umursamamışlar da... Yüzde 90-95 çoğunlukla, için için buna da ağladınız. Bu "mahcup iyilik" i bir, iki saatliğine de olsa gizlendiği yerden çıkaran tüm "Babam ve oğlum" ailesi ne iyi yaptı!
|