Kedi her hastalığı iyileştirirmiş ama sahibini çok severse!
En güzel an hastane odasından eve dönüştür! Yine öyle oldu! Eve geldim ve baş köşeye kuruldum... Gazetede bir ilan kafama takıldı! Terkedilmiş bir köpeğe sıcak bir aile aranıyordu. "Tamam" dedim, "İşte o benim aradığım köpek. Üstelik Golden Retriever." Hani her şeyi anlayan, yapan köpek. Bizim gelin Esra telefonla irtibat sağlarken bir yandan kırılganlığını açıkça belli ediyor. Bizim hanım Sevinç'in torunum diye sevdiği Cash'ı ikinci plana atacağımı düşünüyor. Oysa ben Cash'ı seviyorum da.. O kadar çok korkuyorum ki.. Çünkü bizim torun Rot Weiler dedikleri çok sempatik biri! Üstelik Esra-Mesut'a öyle bağlı ki. Ben bu itin gözünde sanki ikinci sınıf vatandaşım. Dört kişilik Kanat ailesine beşinci kişi gelecek tartışmasında kapı çat çaldı. Gelen bizim teyze kızı Meltem ve damat Erkan! Bizim yeni damat veteriner... Yani hayvan doktoru. (Kendisi onkoloji konusunda da eğitim alıyor!..) "Damat" dedim, "Bir it almaya karar verdim." "Köpek alma kedi al "dedi.... Ve şaşkın bakışlarım arasında inanılmaz bir yorum yaptı; "Kanseri yenmek istiyorsan kendine bir kedi al." "Hadi canım sen de" dedim. Bu kez yeğen Cem atıldı; "Ama enişte" dedi, "Ben Almanya'da mağazada çalışırken yaşlı kadınlar kedi kılından yapılmış kemerler satın alırlardı." Öyle bir bakmışım ki!.. Cem suçlu gibi cevapladı; "Kedi kılından yapılan kemerler romatizma olan insanları iyileştirir." Konuya nokta koydum. Doktordan bu olayı anlatmasını istedim. O da anlattı. Birinci şart; alacağın kedi seni inanılmaz sevecek. Kedi seni sevmezse sonuç yok! "Vay be" dedim. "Şu nankör kedilere kendimizi nasıl sevdireceğiz?" "Doktor" devam etti; "Sahibini çok seven kedi onun hasta olduğunu hisseder. Sahibinin neresi ağrıyorsa oraya gider yatar. Patileri ile masaj yapar gibi davranır. İşte o anda biyoenerji denilen güç devreye girer. Kedi tüyleri ile hastalığı alıp çeker." Karşımda konuşan Erkan Morgül bir bilimadamı. Üstelik tıp doktoru... "Tamam doktor" dedim. "Şu kedi meselesini de düşüneceğim! İşte o anda boynuma sevgiyle dolanan bir çift el. Üstelik "miyav" diyor. Döndüm baktım karım Sevinç!.. Efendim lafı uzattık... Konuya geleyim. Geçen hafta yazımıza bir nokta koyduk. Dedik ki "Yedinci ameliyata gidiyorum. Benim için dua edin!" Aynen öyle oldu. Dualarınızla ameliyata gittim. Doğan Sarıbeyoğlu (Kolon), Karaciğer (Ali Emre), Akciğer (Şükrü Dilege) derken bu kez bir böbreği de Sevgili Prof. Dr. Tarık Esen'e kaptırdık! Hatırlarsanız şu CEA yükseliyor, canım da sıkılıyor diye yazmıştım ya... Hani yaşanan hayat, hayaller değil diye bir felsefe yapmıştım ya. İşte o günlerde kardeşim gibi sevdiğim Amerikan Hastanesi'nin en seçkin cerrahı Şenol Carıllı'nın kapısını çaldım. Dedim ki "Galiba ben yine kanser oldum!" Sevgili Şenol çok iyi bir cerrah. Benim yüzümden de çok iyi bir onkolog (kanser uzmanı) oldu. "Öyleyse araştırmaya devam" dedi. Cerrahpaşa'da TÜBİTAK'tan getirilen özel ilacı astronot gibi özel kıyafet giyen bir hemşire koluma enjekte etti. Vücudumda kanser mikrobu varsa sarı bir nokta şeklinde yakalanacaktı. Sadece iki küçük nokta bulundu. Prof.Dr. Merim Sönmezoğlu "Bu işten bir şey çıkmaz" dedi. Ama kanserimi bulma konusunda kararlı olan Prof. Dr. İzzet Rozaner biyopsi yaptı. İlk ameliyatımda içeride kalan iplerin oluşturduğu kemikleşmiş bir kütleyi delip geçmek için darbeli matkap bile kullandı. Sonuç temiz! Fakat CEA tehlike sınırı olan 10 barajını aşmış 20 barajına takılmıştı. Bu kez Prof. Dr. Dursun Buğra'nın kapısını çaldım. Testler, MR'lar... Sevimli kanserim bulunamıyordu. Çapa'da senato denilen 30 kişilik profesör grubu, tüm raporları incelediler ve sonuçları açıkladılar; "Git tatil yap."
RAKI BALIK TEDAVİSİ Tatilde Prof. Dr. Sevil Baybek'le karşılaştım. Bana "Verdiğim reçeteyi uyguluyor musun?" dedi. Cevap "elbette" oldu; "Her akşam balık ve rakı tedavisine devam!" Çöpçü Kaptan Sulhi ile her akşam Aktur'un en harika koyu olan Kubilay'ın Yeşil Plajı'nda balık- rakı tedavisine devam ettim. Dinlenme anlarını ise Didim'de Asım Kaptan'ın Begonvil'inde geçirdim. Canım bir gün sıkıldı. Yaz çalışmalarını sürdürdüğüm Bodrum'dan İstanbul'a döndüm. Sevgili doktorum Şenol dedi ki; "Kafama bir şey daha takıldı. Son kez tomografi çekeceğiz." Çektirdim. Benim sevimli kanserimin izlerini böbrekte yakaladık. Bu kez İzzet hocam canımı hiç yakmadan biyopsi yaptı. Sonrasında ne mi oldu? Sonrası Türk filmi gibi. Önce "kanser yok" telefonu ile sevindim. Sonra "Yanlış rapor, kansersin" telefonu ile yıkıldım. İyi ki rapor karışmış! Bunun da hikayesi haftaya efendim...
|