|
|
|
|
|
Son yemeğiniz ne olsun isterdiniz?
|
|
İngiltere ve Fransa arasındaki ezeli muhabbetin eğlenceli temalarından birisi mutfaktır. Ama İngilizler iyi bir mutfağa sahip olamasalar da son yıllarda Londra ciddi yükselişte.
Son zamanlarda yediği darbelerden iyice yıpranan Cumhurbaşkanı Chirac bir ümit, başaşağı giden prestijini hiç olmazsa zahiren kurtarmak üzere olimpiyatlara asılıyordu. 2012 yılında düzenlenecek olimpiyatlar için talipler arasında olimpiyat komitesinin yaptığı elemelerde en sona kalan iki şehirden birisi Londra, diğeri ise Paris idi. İşte ne oldu ise de tam bu süreçte oluyor... Chirac, Putin ve Schröder ile otururken konu nasıl geldiyse şu tehlikeli sulara geliveriyor: Kimin mutfağı, kimin mutfağını geçer? Chirac hiçbir Fransızın sakin kalamayacağı bu kulvarda ekstradan gaza basarak şöyle buyuruyor: "Yemek yapmayı dahi beceremeyen bir ulusa nasıl güveniriz?" Orada da duramayan Fransız son bir kelamda daha bulunuyor: "Mutfağı İngilizler'den daha kötü olan bir ülke var mı, bilemiyorum. Belki Finler." İşte kötünün en kötüsü o! Bu muhabbette dinleyici Hazerun'dan gizli servis kariyerli Putin fevkalade mahir bir hamle ile Fransızın hamburger konusundaki fikrini soruşturuyor. Ya Chirac bu tuzağa düşecek kadar saf değil ya da o an sadece İngilizleri harcamaya konsantre olduğundan, hamleyi savuşturan bir fetva buyuruyor: "Hamburger" İngiliz yemeklerine kıyasla yenebilecek bir "şeydir"!
İKİNCİ NEW YORK Sonrasını biliyorsunuz. Olimpiyatları bambi şöhretli Tony Blair aldı götürdü. Bu sözünü ettiğimiz ezeli mutfak tartışması ise ilk kez bu denli geniş bir platforma taşınmış oldu. Neden böyle diyoruz? Çünkü bu iki komşu arasındaki "ezeli muhabbetin" en eğlenceli temalarından birisi olarak mutfak, her zaman tartışmaların odağında oldu. İmparatorluk sahibi olup da bir mutfağa sahip olamayan yegane coğrafya olarak nitelenen İngilizleri, Fransızların reva gördüğü kadar itip kakmak kabil mi bilemeyiz. Açıkçası İngiltere, özellikle Londra, son 10 yıl içinde çok büyük mesafe aldı. Bu sözünü ettiğimiz süre içinde Büyük Britanya başkentindeki Michelin Yıldızı sayısı Fransa'dan uçuşup yok olandan daha fazla. Bi taraf olmayı beceren her Allah'ın kulu şunu da teslim edecektir. Londra her geçen gün renkleniyor, şenleniyor, gelişiyor. İkinci bir New York olma yolunda.
HALK ŞOVEN OLUNCA Şimdi eski kıta muhiblerini duyar gibiyiz: Ee, ne var bunda? Bugün küresel kültür platformunda kabul görmesini arzuladığımız her sözü önce New York'ta söylemeye mecbursunuz. Dolayısıyla Londra'nın, New York'un tahtına adım adım yaklaşıyor oluşu çok önemli. Peki olup bitenin İngiliz Mutfağı'na hayrı ne? Böyle bir zenginliğin, mevcudu eline alıp farklı yerlere taşıyacağı hiç kuşkusuz. Bugün her dem Ferran Adria El Bulli ile birlikte anılan Fat Duck H. Blumenthal'ın dünyanın en gözde iki lokanta ve aşçısından biri olduğunu da hatırlatmalıyız. Peki, öte yandan ellerindeki her gün biraz daha itilip kakılan Fransızlar bu işe ne diyorlar? Bir kere onlar şovenler. Ayrıca yılların kendini farklı ve üstün görme "içgüdüsü" hiç bir günde yok olur mu dersiniz? Bakın, size sevimli bir anımızı da nakletmeliyiz... 10 yılı aşıyor. Roger Verge, İstanbul'a geldi. Verge, Fransız Mutfağı'nın abidelerinden bir usta aşçı. Bir ara kendisiyle röportaj yapan yeni yetme bir İngiliz gazeteciyi nakletti. İngiliz biraz da münasebetsizce Verge'ye sormuş: "Üstad", demiş, "yarın öleceğinizi bilseniz, son olarak ne yemek isterdiniz?" Fırlama Akdenizli, "İngiliz Mutfağı" deyince, beklenmedik ihsanla gururlanan İngiliz üstelemiş: "Niye?" Fransızların gururu onu da yanıtlamış: "Gözüm arkada kalmasın diye!"
|
|
|
|
|
|
|
|
|