Çok eski bir dostla randevu
O akşam onun medyadaki milyonlarca suretini konuşmak için değil, geçmişin peşine düşmek, Galatasaray Lisesi'nde bıraktığımız çocukluğumuzu aramak için buluştuk.
Mesaj kutuma çok bildik bir isim düştü önce. Tıkladım, "Paris'teyim, telefonunu bulamıyorum. Özledim, görüşelim'' diyen, sıcak bir mesaj çıktı. Aynı gün aradım, eski bir mahallenin, yan sokaklarındaki bir İtalyan lokantasında randevulaştık. Önce ben geldim. "Metrodayım, biraz geç kalıyorum'' diye bir mesaj geldi telefonuma. Metroda ha? Afilli arabalar falan kiralamamış, Paris'teki öğrencilik günlerine dönmek istemişti demek. Biraz sonra koştura koştura geldi. Sarmaş dolaş olduk. "Hiç değişmemişsin, çocuk yaptığın halde popo büyütmemişsin'' dedi. Benimse, onun değişip değişmediği hakkında yorum yapmam çok saçma olacaktı çünkü sıfatı, Türk medyasının en çok kullandığı resimlerden biriydi zaten. Ondan haber almak için piyasadaki herhangi bir dergiyi satın almak yeterliydi. Ama biz, o akşam, onun medyadaki milyonlarca suretini konuşmak için değil, geçmişin peşine düşmek, Galatasaray Lisesi sıralarında bıraktığımız çocukluğumuzu aramak için bir araya gelmiştik. Kronolojik gittik gecenin başında. Dünyayı değiştireceğimizden emin olduğumuz, ütopist ilk gençlik yıllarımızı andık önce. "Düşünsene yahu, biz 15 yaşında Stefan Zweig'ın intiharını tartışırdık'', "Ya sorma, bugünkü gençlerin çoğu pabuç markası tartışmaktan başka bir şey bilmiyorlar, bizim o halimizin yanından geçemezler'' gibi diyaloglarla, yıllar önceki "biz''i övdük önce. O gruptaki dostları, birlikte Baudelaire okuduğumuz Aykut'u, İzo'yu, Levent'i andık. Bir de 'rahmetliyi'. Ne tuhaf, o yılların cıvıl cıvıl Ayşen'ine bugün 'rahmetli' demek. Orada gözlerimiz doldu, biraz durduk galiba. NELER OLABİLİR? Sonra hayatı konuştuk. İşlerimizi, aşklarımızı, tutkularımızı, zaaflarımızı. Fotoğraf konuştuk çokça. Çağdaş sanat konuştuk bolca. Biraz sinema, biraz araba, biraz seks konuştuk. Evet, çünkü benim de birçok Mekteb-i Sultani kızı gibi, 'erkek gibi kız arkadaş' kontenjanından, birlikte büyüdüğüm bu adamların her hallerini dinlemişliğim vardır. O da benden anneliği dinledi, çocuklarımı sordu. 'Ara nağme' olarak şahane dedikodular yaptık. Restoranın son müşterileri olduğumuzun, garsonların bizi beklediklerinin farkına vardık bir anda. Bir bara gittik. Orası da aşık atamadı bizim 'lak lak' repertuarımızla. Kalktık, bir bara daha gittik. Ve sıra, aşktan bile daha mahrem olana geldi. İtiraflar havada uçuşmaya başladı. Saati beş etmiştik. Tekrar acıktık. Bir bara daha gidip bir yemek daha söyledik. Ben, onun gibi "insomniak'' olmadığım için başım tabağa düşmeye başlarken, Paris'in en son kapanan barı da boşalmaya başladı. Kibarca kapımı tutup, taksiye bindirmeden önce beni, "Ne hoştu yeniden buluşmak, yazabilir miyim?'' dedim. "Tabii'' dedi
|