|
|
|
|
Hanım... Hanım... Bu çocuğun babasını da getir!
Asım Kaptan ve Çöpçü Kaptan Sulhi ile güneşlenirken deniz kenarında oynayan çocukları gösterdim: "Eskiden yaz geldi mi çocuklar kesimhaneye gider gibi sünnet olurlardı. Yani yaz erkek çocuklarına zehir olurdu." Hepsi güldü. "Baba" dediler, "Sen çok eski adam oldun". Ben ise plajda üstsüz güneşlenen bayanlara baktım ve geçmişe döndüm... Ne onları rahatsız edenler vardı ne de çocuklara büyük adam gibi davranan kadınlar. "Çocuklar" dedim, "Ben eski değilim. Anlayışlar eskidi. Bakın anlatayım. Kadınların çıplak halini böyle denizlerde görmedim. İlk kez hamamda gördüm. Gördüm de ne oldu? Annemin zoruyla hamama gittiğim ilk seferde natırın biri elindeki tası mermere vurup bağırdı; 'Hanım... Hanım... Bu çocuğun babasını da getir...' İşte hamamda erkek olmanın ne demek olduğunu o gün anladım. Pek fazla anlamadım ama tüm kadınlar bana bir erkek gözüyle bakmıştı. Annem o günden sonra beni bir daha hamama götürmedi. Pek fazla sevindim diyemem. Ama annemin, 'Ayaklarının kirine bak. Tavuklar bile senden temiz' diyerek keseyle kirlerimi çıkarmasındaki acıdan kurtulmuştum." Ben anlatıyorum ya... Konuya damardan girdim: "Sünnet olduğum günü asla unutmam. Mahallenin çocukları benimle dalga geçiyordu, 'Gavur çocuk... Gavur çocuk...' Sünnetsiz olmanın gavur olmak demek olduğu kafama yerleşmişti. Babam o yıllarda Erzurum'da yedek subaydı. Yani yapayalnızdım. Evimizin önünden geçen ilk sünnetçiyi yakalayacaktım. Öyle de yaptım. Elinde berber çantası ile 'Sünnetçi geldi, berber geldi, dişçi geldi' diyen o esmer adamı hiç unutmam. Ben çocukken berberlerin en önemli görevi diş çekmek ve sünnet yapmaktı. O esmer adama 'Beni sünnet et' dedim. Bahçede ağaçları budayan-aşılayan amcamı çağırdım. Adam usturasını çıkardı gözümün önünde, kemerine sürterek bileyledi. Sonra bir bardak su ve bolca tuz istedi. İkisini karıştırdı!.. Bir kısa an... Usturanın caaart diye keskin sesi sonra da tuzlu suyun içine batırılması ile müthiş bir yanma. Bir de benim 'yandım' çığlığı... Vay anam vaay... Ben yanmışım, bas bas bağırıyorum. Mahallenin kadınları eve gelmiş 'Gözün aydın' derlerken annemin kurduğu özel salıncakta sırtüstü yatıp acımı dindirmek istiyorum... O da ne... Beni salıncakta öyle bir ittiler ki... Hooop, yerdeyim. Hem de tam üstüne düşmüşüm. Öyle bir acı ki... Bir şeyi daha unutmam. Üzerimdeki uzun entarinin önünü tutarak gezmem var ki... Bu komik görüntüyü gizleyen bir olayda şu. Annemin diktiği torbalar içinde sünnetli erkekliğimi özel korumaya almışım. Müslüman olmuştum, erkek olmuştum ama büyük acılar karşılığında bu gerçekleşmişti." Ben anlatırken bir de baktım ki bizim Çöpçü, gülme krizine girmiş. Sakinleşince anlattı: "Sünnet oldum, eve geldim. Tuvalete gittim klozeti havaya kaldırdım. Tam o an..." Merakla bakıyorum ya. Çöpçü Kaptan gözlerini açıp o günü yaşar gibi anlattı: "Klozetin kapağı elimden kaydı ve.... Sonrası ise komik... Yassı köfteye dönmüş sünnetli pipim ezilmişti. Soluğu doktorda aldım bu kez ikinci operasyon olmaz mı?" O zaman basıyoruz kahkahayı: "Bizler ucundan azıcık kestirdik. Sen ise!.." Peki konu gemici olursa ne olur? Asım Kaptan anlattı: "Bizim ıskarmozu kestirdikten sonra acı içinde hep dolaştım. İyileşmem zor oldu. Bir gün eteğimi tutup ıskarmoza bir şey olmasın derken kuyuya düştüm. Günlerce yoğun bakımda kaldım. Yani ıskarmozu koruma uğruna canımdan oluyordum." (Iskarmoz dediğiniz sandal da küreklerin takıldığı, sert, kalın tahta parçası.) Efendim... Ben bunları yazıyorum ya... O sünnet günlerini de özler gibiyim. Hani faytonlara bindirilip gezmeler... Hacivat Karagöz izlemeler... Oldu da bitti maşallah duaları... Bir de yatağın altına konulan özel hediyeler... O günler çok güzeldi. Bu günler de çok güzel. Oysa çok değil 20 yıl öncesinde bile çok şey değişmişti. Kemal Özkan'ın kulakları çınlasın. Benim oğlum Mesut, sabah sünnet oldu akşam futbol oynadı. Efendim... Her erkeğin bir sünnet hikayesi vardır. Bir de asla bitmez askerlik anıları... O da bir başka yazıya...
|
|
|
|
|
|
|
|
|