Peki kendime 'Rüzgarın kızı' diyebilir miyim?
Fotoğrafta gördüğünüz, yüzümdeki zafer çığlığı edasını yanlızca pozdan ibaret zannetmeyin. Ben ki sporun hiçbir türüyle çocukluğumdan beri barış imzalayamamış bir insandım. Bütün eğitim hayatım "bedenden raporlu" olarak geçmiştir. Spor salonlarından nefret ederim. Ama kardeşim "denize" tapıyorum işte... Deniz kenarında konuşlanmamış bir kentte geçirebileceğim süre, maksimum iki gün. O mavi suları göreceğim. Yosun kokusunu duyacağım. İlla ki deniz kenarında yaşayacağım. Bu yüzden denizle ilgili sporlara en azından uzaktan da olsa "Acaba yapabilir miyim?" diye hep umutla bakmışımdır. Ama örneğin denizi bu kadar sevmeme rağmen, dalış sporunu denemeye kalkışamazdım doğrusu.
YILLARCA ÖZENDİM Çünkü ağzında kocaman ayva gibi bir aletle, bilmem kaç ton su basıncı altında debelenmeyi bir türlü gözüm yemez. Bir de bu konuda bir vecizem vardır ki, yakın çevrem gayet iyi bilir: "Tanrı suyun altında da nefes almamızı isteseydi, kulak arkalarımıza birer solungaç oturturdu." İstemediğine göre vardır bir hikmeti. "Bedeni ve şansı zorlamanın manası yok" diye düşünürüm. Fakaaaat, şu sörf işi başka. Yıllaaaardır Alaçatı'da suyun üzerinde fırt o tarafa fırt bu tarafa havalı havalı salınan rengarenk sörflere ve sörfçülere hep özendim. Ama spor özürlüyüm ya, hiç denemeye yeltenmedim. Vesile oldu, geçen hafta bir Özgörkey'in davetlisi olarak gittiğim bir Land Rover organizasyonunda, "Sörf dersi almak isteyen var mı?" diye soruldu ve ben ilkokul çocuğu gibi "Birinçççç!" diye bir anda parmağımı havada buldum. "Bir deneyeceğim anasını satayım, ne kaybederim?" dedim. Hay ben bunları söyleyen ağzımı seveyim. Ayol ne zevkli işmiş bu! Ve ben ne gizli bir yetenek barındırırmışım meğer içimde. Öyle ki, board'un üzerine ilk kez çıktığıma kimseleri inandıramadım. O izlerken özendiğim ustalar gibi "fırt o tarafa, fırt bu tarafa" henüz uçamasam da, "fıtı fıtı" şeklinde yavaş yavaş ama en azından "düşmeden" gidip gelmeyi, iki günde becerdim. Uzun lafın kısası bu yaştan sonra bir sportif faaliyet sahibi oldum. Dedim ya; şu yüzümdeki ifade gerçek duygularımın dışa vurumu arkadaşlar. "Yaşasın, becerdiiiim" çığlığının bir yansıması. Siz bu satırları okurken ben yine Alaçatı'da, ASPC'nin yakışıklı hocalarından birini yıpratıyor olacağım. "Nasıl döndüm ama di mi hocam?" "Nasıl düşmeden gidip geldim ama hocam?" "Şu gözlüğümü kıyıda bırakmayı unutmuşum, siz tutar mısınız hocam?" "Ay yüzüklü parmaklarla direği tutamıyorum, siz küçük parmağınıza takıverin, ben sonra sizden alırım hocam." Evet, "sorunlu" ama vallahi tevazu gösteremeyeceğim, sörf işini "pek iyi kıvıran" bir öğrenciyim. Deniz tutkunu herkese, spordan anlamasalar bile, tavsiye ederim.
|