Kundakçılar Ve İtfaiyeciler
Atina'da gerçekleşen "Türk-Yunan Gazetecileri Konferansı"na dış muhabirlerin davet edilmemesi tepki çekti
Aslını söylemek gerekirse, biz dış muhabirler itfaiyecilik rölünü üstleniriz. Yani diğer bir deyişle "masa başındaki" gazetecilerden farkımız, yangın yerine giderek çıkan yangını söndürmek ya da çıkmak üzere olan yangının alevlenmesini önlemektir görevimiz. Türk-Yunan ilişkilerini yakından izleyen "uzmanlar" ya da gazete veya TV'lerden izleyen sade vatandaşlar bunu bilir. Atina'da dün başlayan ve iki gün sürecek "Türk-Yunan Gazetecileri Konferansı" düzenlendi. Amaç olarak basının iki ülke ilişkilerindeki katkısının ne olabileceği, provokasyonların nasıl önlenebileceği ve işbirliğinin nasıl başlatılabileceği konularının ele alınacağı duyuruldu. "Duyuruldu" diyorum; çünkü bu konferansa biz "itfaiyeciler", herhalde söyleyecek bir şeyimiz yok diye, davet edilmedik. Duyuruda bu konferansta her iki ülkenin deneyimli ve önde gelen gazetecilerinin yer alacağı ve en önemli yayın organlarının yöneticilerinin hazır bulunacağı belirtildi. Atina konferansını örgütleyenler, Türk-Yunan ilişkileriyle haşır neşir olan, yaşamlarını bu "alana" bağlayan Atina muhabirlerinin (biri hariç), batı Trakya gazetecilerinin ya da Türkiye'deki Yunanistan muhabirlerinin (biri hariç) bu konferansa "katılımcı" olarak yer almalarını düşünmediler. Bunun böyle olmasını uygun görmüşler ve büyük bir tesadüf eseri "katılımcıların" büyük bir çoğunluğunu tek bir yayın grubunun çalışanları oluşturdu. Oysa konferansa katılan Yunan gazetecileri, aralarındaki benzeri "alaturka kavgalara" rağmen bütün Yunan yayın kuruluşlarına ait gazeteleri ve TV'lerinde çalışanlar oluşturuyordu. Medya kuruluşları arasındaki kavgalar ne olursa olsun; iş, yurtdışında temsil edilmeye gelince, aynı "takım oyuncularının" birbirine dayanışma göstermesi gerektiğini daha ilkokul sıralarında öğrenen biri olarak biz muhabirlerin dışlanmasına bir anlam veremedim. Ne var ki Atina'daki sözüm ona "Türk-Yunan Gazeteciler Konferansı" adı altında gerçekleşen toplantıya biz Atina muhabirlerinin katılımcı olarak davet edilmeyişimiz Yunan meslektaşlarımız tarafından da yadırgandı. Konferansı düzenleyenler, biz Atina muhabirlerine son dakikada birer e-mail göndererek böyle bir konferansın düzenleneceğini duyurmakla yetindiler. Katılımcıların listesini ise "sağdan soldan" öğrenebildik. Sabah Gazetesi, gerek Türkiye'nin AB yolculuğunda gerekse Yunanistan'ın AB dönem başkanlığı süresinde Yunanistan'ın en saygın gazetesi To Vima ile bir ay yazar değiş tokuşu yapmak ve atv'nin adacıklara "bayrak dikmek" için sırasını beklemek yerine, "Kardak" "Kıbrıs" ve "Apo" gibi krizlerde izlediği serin kanlı tutumuyla zaten Türk-Yunan ilişkilerinde basının nasıl bir rol oynaması gerektiğini defalarca göstermişti. Ali Kırca'nın bu krizlerin sırasında düzenlediği "Siyaset Meydanı" programları Yunan TV'leri ve gazetelerinde "örnek gazetecilik" olarak tanıtılmıştı.
KONSEYİN DİKKATİNE Sayın Basın Konseyi üyeleri ve organizatörleri; Yayın kuruluşlarımızın arasındaki itiş kakışlar bir yana böyle "özlü" bir toplantıda Türkiye'deki Eleftherotypia gazetesinin muhabiri Aris Abacis'in, MEGA TV'nin Türkiye muhabiri Vaso Yildizi'nin, Radikal - NTV'nin Atina muhabiri Yorgo Kirbaki'nin, (hatta Sabah ve Atv muhabiri olarak ben denizin) Cumhuriyet muhabiri Murat İlem'in, AA Atina muhabiri Adnan Çağlayan'ın topluca katılması ve en azından onların da "fikirlerinin" alınması gerekmez miydi sizce? Türk-Yunan ilişkilerinin en cav cavlı (yani en kötü) dönemlerinde "masa başında" yakılan yangınları söndüren biz Yunanistan'daki Türk ve Türkiye'deki Yunan muhabirlerinin, Türk-Yunan ilişkilerinde öncülük yapmış birçok meslektaşımızın hiç mi bir deneyimi hiç mi söyleyecek bir şeyi yoktu acaba? Sağa sola bayrak dikmedik diye mi "küçük" görüldük acep? Tek bir Türk gazetesinin Atina'daki muhabirinin geri kalan 4 Türk gazetesinin Atina'daki muhabirlerini temsil etmesinin mümkün olamayacağına göre tek bir Yunan gazetesinin Türkiye'deki muhabirinin de geri kalan Türkiye'deki Yunan muhabirlerini temsil edemeyeceği kesin değil midir? Kişisel olarak konferansın "k"sını bile izlemek istemedim. Çünkü bu konferansı sadece "bir muhabir gibi izlemek" benim için onur kırıcı olurdu. Çünkü hatırlayan varsa ilk toplantıya hepimiz her bir gazeteden birer-ikişer katılmış ve bu "zor işte" bir parmak yardımımız dokunacağına inandırılmıştık. İkinci toplantıda biz "dış muhabirler" yine dışlanmış yine sorularımıza inandırıcı bir yanıt alamamıştık. Çünkü toplantıları düzenleyenler hiç değişmemişti. Nitekim üçüncü ve bugünkü son toplantıda yine "dışlanınca" -ki ben şahsen Sabah çalışanı olduğum için dışlandığımı düşünüyorum!! - bunun gibi hiç arzu etmediğim bir eleştiri yapmama yol açılmış olmasından da üzüntü duyuyorum.
|