|
|
Türküler kirlenmez ama...
Eminim ki bir Beyoğlu aşığı olan, İstiklal'i, Beyoğlu'nun arka sokaklarını, binbir türlü karmaşası ve "alt kültür"üyle kabul edip hayranlığını dile getiren Sait Faik bile, (yaşasaydı) son yılların Beyoğlu'suna bakıp bakıp iç geçirir ve bir "pes" çekerdi! "Sait Faik'in, kırk yıl önceki yazılarında sıklıkla dile getirdiği Beyoğlu sokakları, hovardaları, sarhoşları, sürtükleri bir "renk"ti ama ne yazık ki şimdi, karalar bağlamış İstiklal..... Taksim-Galatasaray arasında üç beş sokak var ki "renksizlik abidesi" olarak tarihe geçecektir.. Ne acı bir durum ki, bu sokaklar Beyoğlu'nu da, Cadde-i Kebir'i de sıradanlaştırıyor, yapacak bir şey de yok gibi gözüküyor!
Dostlarım bilir, çok da şakasını yaparlar(!) Bir iki yıl öncesine kadar canım her türkü çektiğinde Beyoğlu'na, İstiklal'in yan sokaklarına, (özellikle de adıyla ters orantılı(!) İmam Adnan Sokak'a) atardım kendimi! Ama isteyen inanır, isteyen inanmaz, artık gitmiyorum, artık gitmek gelmiyor içimden... O "bağırsakları dışarı çıkmış türkü bar"lar yüzünden! (Türkülerin kalbine hançer sokmayan birkaç mekanı saklı tutuyorum!) Sazın, sesin ve türkülerin canına ot tıkayan, sonuna kadar açık kapılarıyla rahatsızlık kaynağı, "ses düzeni değil" ses düzensizliği kuran(!) sokaklarda kimseye hayat hakkı tanımayan "kötü saz ve ses"in 200 metreden duyulduğu ve günün orta yerinde hüngür tıngır bağıran "dibine kadar rezil türkü barlar"dan sözediyorum!.. Keyiften, konserden, coşkudan ve türküden uzak olanlarından.. Ne yazık ki bir zamanlar renkli olan sokakların içinden şimdi rezalet geçiyor ne yazık ki"! (Bu arada o rezil sokaklardan birinde pusuya düşürülen yönetmen arkadaşım Reis Çelik'e geçmiş olsun diyorum...)
Umarım bu satırlar yanlış anlaşılmaz, benim gibi türkülerle haşır neşir biri, "türkü düşmanı" diye anılmaz.. Aksine ben "türkü"yü savunuyorum.. Aşık Veysel'in, Karacaoğlan'ın, Ruhi Su'nun ve daha nicelerinin hatıratına saygı niyetine türkülerin kakafonu kurbanı olmamasını istiyorum! Çoğu zaman hasretin, ayrılığın, coşkunun ve neşenin çığlığı olan türkülerin "yabani eller"de zulme uğramasına isyan ediyorum.. O türküler ki yıllar yılı kimi dilini yıkadı, kimi gözyaşı döktü kimi kahkaha atttı... Anadolu toprakları yüz yıllardır türkülerle yeşerdi, türkülerle dile geldi. "Ne zaman bir köy türküsü duysa şairliğinden utandı!" kimi ozanlar... Kimi ozanlar da "Hiçbir şey dindirmez iç sıkıntımı memleketimin türküleri kadar." diye dertleşti! O türküler ki öylesine yalın, öylesine sade, öylesine kışkırtıcı sözleri ve nağmeleriyle alıp götürdü ki; Anadolu insanının en yakın arkadaşı oluverdi hep.. Bazen bir köy meydanında gurbet, bazen mapushane avlusunda özgürlük, bazen mahalle düğününde coşku, bazen yalnızlık anında kalabalık, kimi zaman da bu toprağın sesi olarak ekranda yakılan ve kalabalıklara ulaşan bir ateş oldu...
Kudüs'te Kardeş Türküler Ve o "kardeş türküler" ki kuş olup gökyüzüne uçtu, Kudüs'e kondu.. Kardeş Türküler Grubu'nun sesinden, çığlığından harmanlanıp görkemli bir filme nefes oldu.. Önümüzdeki hafta; dünyada ve bizde aynı anda gösterime girecek olan ve Selahattin Eyyubi'nin "Kudüs Destanı"nını anlatan, Amerikan yapımı Cennetin Krallığı filminde Kardeş Türküler'in sesini, ağıtlarını, düzenlemelerini dinleyecek milyonlarca sinema seyircisi... Kardeş Türküler'le birlikte, Kalan Müzik-Hasan Saltık'a da türkülerimizi uzak ülkelere taşıdıkları için teşekkür etmeliyiz..
|