Elize Sarayı
Eşim Paris'te görevliyken bir keresinde Elysees (Elize) Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Sayın Chirac'ın davetlisi olarak öğle yemeğinde bulunduk. Eşi, Bayan Chirac'ın masasında 8-10 hanımdık. Davetlilerden biri de eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri'nin eşi Nazik Hariri idi. Çok özenle taranmış saçları, makyajı, kara kaşı, kara gözü ve beyaz teniyle Doğulu güzelliğini Thierry Mugler bir kıyafetle tamamlamış modern bir hanımdı. Bir hayır kurumu için Pavorotti, Domingo, Careras üçlüsünü davet ettiği bir gece organize ettiğini ve kendisini çok mutlu eden büyük bir başarı elde ettiğini anlatmıştı. O gün ülkenin ileri gelenlerini protokol uygunluğu içinde davetlerde tanımanın ve dil bilmenin uluslararası ilişkilerdeki yakınlığı sağlamakta ne kadar önemli olduğunu Bayan Chirac'ın ona verdiği önemden daha da iyi anladım. Gazetelerde Bayan Hariri'nin eşinin suikaste kurban gitmesi üzerine cenazede kocasının resmiyle duruşunu, yüzündeki acıyı ve iki yanında duran Başkan Chirac ve eşini görünce o birlikteki sohbetimizi hatırladım.
İNSANİ İLİŞKİLER Uluslararası ilişkilerin bir resmi kısmı var, bir de insani tarafı. Bu insani taraf, resmi kısmı tamamlayan çok önemli bir unsur. Eğer bir İtalyan Başbakanı bizim başbakanımızın kızının düğününe geliyorsa, Başkan Bush önemli liderleri çiftliğinde misafir ediyorsa bu yakınlaşmalar ulusal çıkarlara yarıyor. Kişileri tanıdıkça ister istemez o ülkenin yemesini içmesini, yaşam biçimini, coğrafyasını, önceliklerini, siyasi görüşlerinin yanı sıra duygusal veya tarihi özelliklerini öğrenmiş oluyor iki taraf da. Sorun yaşandığında, ülkenizi tanımayan formalite ve resmiyet dışında konuşamayacağınız biri olmuyor karşınızdaki. Bir yaz gecesi Versailles Sarayı'nın inanılmaz büyüklükteki görkemli bahçesinde bir ufak göl şeklindeki havuzun etrafında muhteşem bir ışık, ses, baleyle canlandırma şöleni yaşadık. İlkönce en gerideki bir havuzdan gök gürültüsü gibi patlayan bir müzikle apartman boyunda sular fışkırdı. Sonra sular dev bir ekran oluşturdu. Üstüne güneşin oğlu 14. Louis devri ve kendi portresinin yansımalarını seyrettik. Daha sonra havuzun ortası aydınlandı, genç kralın uyanışı, günlük hayatı canlandırıldı. Sonra rengarenk giysilerle soylular havuzun bütün etrafını dönerek dansettiler. Eğlenceyi tamamlayan jonklörler, ağzından ateş fışkırtanlar, çeşitli ülkelerin danslarını yapanlar, daha sonra da kendi aralarında dans eden halk çok yakınımıza kadar gelip geçtiler. Başka sahnelerde av köpekleri, atlılar (şapkalar, tüyler, tüfekler, borazanlar) canlı olarak geçti gitti gözümüzün önünden. Havuzda keyif gezilerinin yanı sıra savaşlar seyrettik. Ses ve anlatım eşliğinde hiç görmediğimiz kadar değişik havai fişek gösterisi gitgide öyle tırmandı ki ağzımız açık kaldı. Herkes zıplamaya ve çığlık atmaya başladı heyecandan. Gök gürledi, şimşekler çaktı. En son gökyüzünü rengarenk yıldızlar kapladı sonra da başımızdan aşağı altın renkli yıldızlar yağdı. Sönmez organizasyonun mimarı, maestrosu meşhur koreograf Maurice Bejart'ın yanında oturuyordu. Önlerindeki bilgisayarlarından komutlar vererek yüzlerce belki de binlerce elemanı kusursuz idare edebilmek için harcanan teknolojik emeği ve asistanların oradan oraya koşturmasını şaşkınlıkla izledi.
BAYAN CHIRAC'IN JESTİ Bu şölenden sonra sarayın L'orangerie bölümünde yemeğe geçildi. Onursal Başkan Bayan Chirac'ın bir tarafında ünlü koreograf öbür tarafında Sönmez oturuyordu. Benim yanımda kim oturuyordu dersiniz? Evet, solumda Ekvator bölgesinde tropikal ormanlarını korumak, sorunlarını anlatmak için dünya turuna çıkmış o yörenin reisi vardı. Ağzına geçirilmiş kocaman bir yarım çemberle alt dudağı 20 santim ileride duran bu kişinin yemek yiyişini görmemek için o tarafa bakamıyordum. Karşımızda da o sırada henüz hayatta olan başkan Arafat'ın karısı Süha Hanım vardı. Çok ilginç kişilerin olduğu kalabalık bir masadaydık. Bizim o davette başka masalar varken çok iyi bir konumda oturuyor olmamızda bile protokol kaidelerini bozmadan bizi çok seven Versay Sarayı yöneticisi ve (en çok da) eşinin rolü vardı. Herkes birbiriyle konuştu ama Bayan Chirac'ın Arafat'ın eşine kızının okulunu sorması ayrı bir samimiyet ifade ediyordu. Nitekim Arafat son günlerinde Fransa'da olmayı seçti. Şüphesiz bu dostluklar devlet politikalarını değiştirmez, ulusal çıkarlarına göre hareket eder hükümetler ama en azından bir sorun, bir görüşü birebir anlatma fırsatı doğar. Devleti idare edenlerin, temsil edenlerin veya ülkenin elit kesiminin eşlerinin uluslararası karar mekanizmalarına yakın hanımlarla işbirliği veya sadece dostluk içinde olmaları bile bize karşı bakışlarını değiştiriyor. Memleketimizi belki kadın katkısıyla AB'ye bile daha farklı yollarla taşıyacak faaliyetler olduğunu biliyoruz. 8 Mart Salı günü Kadınlar Günü'nde el ele verip kadın katkısının önemini bilen bir bilinçle daha çoğalmasını hayal ederek yazdım.
|