Acı bir anı
Çok seneler önce, İlker'in doğumundan bile önce Safranbolu'ya giderken bir kaza geçirdik. Olduğumuz arabaya çarpan kamyon arabanın yarısını yok etti. Şoförü ve Ahmet Tarık Tekçe'yi kaybettik. Aynı kazada Tekçe'nin eşi sekiz yerinden yaralanmış olduğundan bir müddet onunla hastanede kalmıştım. Çok acısı vardı. Onu uyuttuklarında koridorda dolaşıyordum. İlk önce kocasıyla tanıştım. Karısına hiç yemek yediremiyorlarmış, ağlıyordu. "Ben denerim" dedim. Aralık kapıdan içeri süzülüp yatağın yanına iliştim. Çok zayıf ama çok güzel, esmer bir hanımdı. Yüzü beyazlıktan artık porselen rengini almıştı. Bol kirpikli gözlerini aralayıp bana bakınca o güzel mavi gözlerle, hayır lacivert gözlerle karşılaştım. Demek kocası hala bu gözlere aşıktı. Eşinden beni çok sevdiğini öğrenmiş olduğum için, genç kadına doğru eğilip gülümsedim. O da gülümsemek istedi, ama çok yorgun olduğu için eliyle benim elimi tuttu. Hiçbir şey söylemeden yan tarafta duran yemekten kaşıkla uzattım. Birbirimize şefkatle bakarken bebek gibi birkaç lokmayı yutturdum. Sonra birkaç gün az da olsa yemek yedirdim ona. Bir sabah çok erkenden taburcu oldu Hatice Hanım (Ahmet Tarık Tekçe'nin eşi). Onu uyandırmaya kıyamadığım için görmeden ayrıldım. Ertesi gün elimde kokusuz olsun diye aldığım lalelerle onu ziyaret etmeye gittim. Yerini bildiğim için merdivenleri koşa koşa çıkıp odasına girdim. Yatak boştu. Daha doğrusu başka bir hastayı karşılamak üzere özenle yapılmıştı. Orada öylece kalakaldım. Arkamdan günlerdir konuştuğum hemşirenin sesini duydum: "Çok geç kalınmış bir vakaydı Filiz Hanım. Ayrıca sizin hatırınıza yediği lokmaları siz çıkınca kusuyordu ama o kadar mutluydu ki size hiçbir şey söylememizi tembih etti." Çiçekleri yatağın üstüne bıraktım. İsyan gözyaşlarımı göstermek istemediğim için hiçbir şey söylemeden çıktım gittim. İstanbul Ticaret Odası'nın Çırağan'daki yemeğinde bu anıya kaydı aklım. Tülin Hanım'la (Tülin Demirören) yan yana oturuyorduk. Erdoğan Demirören'e "Erken teşhis ve tedavi imkanı olmayanlar için bir plastik bilezik kampanyası yapmak istiyoruz. Bana fikir verebilir misiniz" dedim. Hiçbir şey söylemeden telefon numaraları olan kartını masaya koydu. "Kaç tane istiyorsunuz?" Şaşkınlıkla "Bilmem" dedim, "bayramdan sonra gelsinler." Olur mu olmaz mı bilmem ama Demirören çiftinin duyarlılığına çok duygulandım.
ERKEN TEŞHİSİN ÖNEMİ Aynı gece masamıza uğrayan, kanserden iyileşmiş birçok kişiyle konuştuk. Çoğu sabahları 50 gr. ısırgan otu tohumuna 150 gr. bal karıştırıp bir kaşık içtiği gibi yalnız meyve suyu değil salata için kullandığımız yapraklar dahil sebzeleri (patlıcan, fasulye hariç) haşlamadan taze sıkıp içiyormuş. Sizinle paylaşayım istedim. Yine de ısırgan otu tohumu doktora sorulmalı. Her gün kuruceviz, 4 badem, 6 fındık, 2 doğal kurutulmuş kuru kayısı, kök bitkiler, baklagiller daha çok balık ağırlıklı beslenmenin de sağlıktaki önemini biliyorsunuz. Ayın 18'inde "Hayata Merhaba" adlı kitabımı ilk defa kitapçıda gördüm. "Epsilon Yayınevi" nin sahibi Ömer Bey ve eşi ile bayramlaşmış sonra da yolladıkları kitapları almış olduğumdan tekrar satın almadım ama heyecanlandım. Kitabın bilbordları asılmış, görmeden kalkmaz umarım. Sağlığınızın kıymetini bilin, öyle "Hayata Merhaba" demek kolay olmuyor. Not: Şimdi haber aldım, ilk hafta otuz beş bin satmış, ikinci yüz bin basılması söz konusuymuş denince çok seviniyor insan. Ben mahcup olmayayım, beklentinin altında kalmasın yeter.
|