Viyolonseli sever misiniz?
Müzik tarihinde bazı ilerlemeleri, şiş göbeklere borçluyuz. Örneğin, Domenico Scarlatti, koskoca göbeği ve yazdığı hızlı pasajları, klavyeye iyice yaklaşmasını, piyanoya abanmasını müthiş engellediği için çareyi, ellerini piyanonun üzerinde çaprazlayarak çalmakta bulmuş, bu piyano icrasına bir çalış pozisyonu olarak yerleşmişti. Bir başka örnek de viyolonseldir. Önceleri yerden kaldırılarak dizlerin arasında sımsıkı tutularak çalınan zahmetli bir çalgıydı viyolonsel. Ama birileri, yere sağlam bir biçimde basan bir uzatma çubuğu takmayı akıl edince çalınması zahmetli olmaktan çıkmış, çalan kişi de daha saygın ve zarif bir görünüm kazanmıştı. Viyolonselin ayağının yerden kesilmesinin öyküsü şöyle... Belçikalı tanınmış viyolonselci François Servais, gençken viyolonseli, bütün viyolonsel çalanlar gibi yerden yukarı kaldırıp dizlerinin arasına sıkıştırarak çalar. Oysa, Servais'in bir sorunu vardır; bacakları kısadır. Delikanlılık çağında incecik olması, bu sorunun başarıyla üstesinden gelmesine olanak verir ama yaşı ilerledikçe, Servais kocaman bir göbek salar; vücudu, kısacık bacaklarıyla bir fıçıya döner. Böyle kallavi bir göbekle, o kısacık badi bacaklarını ne kadar açarsa açsın, kocaman viyolonseli iyice yerleştirmesi, sımsıkı kavraması ve bırakın iyi çalmayı, doğru dürüst çalabilmesi müthiş zor bir iş haline gelir. Bereket versin ki, Servais, müzikçi olduğu kadar, kafası alet filan gibi şeylere de eren bir kişidir. Viyolonsel çalma becerisini enikonu kısıtlayan bu açmaz karşısında bir çare bulunmalıdır. Sonunda akıl eder, viyolonselin uç tarafına bir uzatma çubuğu takarak kuyruk düzeneği oluşturur. Ayrıca bu çubuk, çalgının, çalan kişiye göre alçaltılıp yükseltilmesine de olanak verecektir. Servais, icadından kimseye söz etmez; harıl harıl üzerinde çalışarak bunu geliştirir. Olduğuna kafası yatınca herkesin önünde uzatma çubuklu viyolonselle çalar, karşısındakilerin tepkilerini gözlemler. Dinleyenlerin bir itirazları olmaz. Bir iki müzikçi çıkıp "Şöyledir, böyledir" diyerek kimi yorum ve eleştiriler ileri sürerse de, genel olarak bu düzenek iyi ve işe yarar bulunmuştur. O günden başlayarak Servais, hep uzatma çubuklu viyolonselini çalar. Uzatma çubuğunu öğrencilerine de öğretir. Bu öğrencilerinden biri, Jules Delsart, daha sonra Brüksel Konservatuvarı'nın viyolonsel öğretmeni olur. Ustasının bu harika buluşunu çok beğenmiştir. O da viyolonselini uzatma çubuklu olarak kullanır. Ama, "Bakarsın böyle bir düzeneği erkeklik şanına yakışmaz bir zayıflık alameti sayacakları tutar, insanı hanım evladı yerine koyarlar" diye çekinmiş olsa gerek ki, konservatuvarın duvarına asılacak tablosunu yaptırırken viyolonselin uzatma çubuğu görülmeyecek şekilde poz verir. Söz konusu tabloda bu çubuk görülmez. Buna karşılık, Brüksel Opera Sarayı orkestrasındaki viyolonselcilerin, hiç mi hiç böyle bir sıkıntıları olmamıştır. Üstelik de onların görüşüne önem vermelerini zorunlu kılacak bir durum da yoktur. Orkestra çukurunda, viyolonsellerini dizlerinin arasına sıkıştırmış, saatlerce kaslarına kramp girmiş bir durumda ve kan ter içinde oturmaktan, arada bir verilen um-pa-pa işaretini bekleyip durmaktan imanları gevremiştir. Zaten onlar da işin hilesine giderek bir çözüm bulmuşlar, bu uygulamayı adet haline getirmişlerdir. Çalgılarını doğruca yere dayayıp çalarlar. Çalgının sesi bir hayli boğulur, bozulmasına bozulur ama alt partilerden birini çaldıklarından bunu hiç kimsenin farketmeyeceğini bilirler. Servais'in getirdiği yeniliği, onlar da etekleri zil çalarak benimser, viyolonsellerine uzatma çubuğu taktırır. Yaptıklarını gizlemezler de. Zamanla gitgide daha çok sayıda viyolonselci uzatma çubuğunu viyolonselin bir öğesi olarak benimser. Bugün bütün viyolonseller uzatma çubukludur. Viyolonsellerin bir zamanlar kuyruk düzensiz olduğu, pek çok kişinin aklının köşesinden bile geçmemiştir.
|