|
|
Tamam elime düştün işte
Son bir haftadır bütün Türkiye Hıncal Uluç'u konuşuyor. Tam anlatmaya başlıyorsunuz gözlerdeki şeytani pırıltıları fark ediyorsunuz. "Ne yapsan boş" diyor "Sakın ha, sakın açıklama"
Okuduğunu anlayamama gibi bir durumumuz var bizim. Herkes nedense görünenin arkasındaki gizli gündemin peşinde. "Bu adam bunu dedi ama aslında başka bir şeyi ima etmek istedi" ya da "Bu hareketlerine bakmayın canım siz onun, hiç de gözüktüğü gibi değil." Merak ediyorum. Acaba hep başkalarının çizdiği hayatları mı yaşamak zorundayız? Yani, hata yapma, saçmalama ya da tasvip edilmeyeni yaşama gibi bir lüksümüz yok mu? Yok mu? Niye? Kim karar veriyor buna? İşin garibi doğruyu yaşadığımızı düşünsek de birileri çıkıp diyor ki "Arkadaş sen ne yapıyorsun? Bu yaptığı çok yanlış." "Ama" demek istiyorsunuz, "Ama sen beni yanlış anlamışsın." Sonra boğazınız düğümleniyor, susuveriyorsunuz. Neden mi? Çünkü karşıdaki o güne kadar bakmadığı şekilde bakıyor size, şeytani pırıltılar taşıyor. "Hah" diyor, "İşte elime düştün. Ne yapsan boş, anlatmaya kalkma. Ben salak mıyım, anlıyorum zaten ne olduğunu ama... işime gelmiyor be kardeşim. Hiç ama hiç işime gelmiyor. Üstelik senin yenilgin bana prim kazandırıyor. Söyledikçe söylüyorum utanmadan, başımı eğmeden. Evet bu aralar aynayla pek barışık değilim ama, olsun, seni bitiriyorum ya... Bu bana yeter."
***
Son bir haftadır sadece Hıncal Uluç konuşuluyor Türkiye'de. O ve gençlik iksiri Ece. Dikkat edin "Gençlik iksiri" diyorum çünkü benim başlığım. Röportaj da benim zaten. Siz o röportajda ikilinin birbirlerine olan aşkını okudunuz mu? Ya da sevgililiklerini? Hadi biraz daha ucuzlatalım işi, seks hayatlarını? Yoksa ben değil miydim o röportajı yapan? Başka meslektaşlarım da mı oradaydı? Ben mi görmedim? Peki okuduklarını da mı anlamaktan acizler? Hıncal Uluç'un ağzından kimse "Ece benim sevgilim" diye bir şey duydu mu? Peki ya Ece? O söyledi mi böyle bir cümleyi? Ne zamandır başkalarının hayatını yaşıyoruz. Bir adam çıkıyor ve diyor ki "Ben 21 yaşında dünyalar güzeli bir kıza kavalyelik ediyorum." Hemen cadı avı başlıyor. Bıçaklar bileniyor, salyalar akıyor. "Tamam işte bittin sen. Daha çok yazar çizeriz senin hakkında. İyi de anlayamadığımız bir şey var sen bu kadar akıllıyken olacakları tahmin etmişken, niye böyle bir şeye kalktın, biz bir onu çözemiyoruz."
***
Çözmeniz de zor zaten. Hayatınızın çoğunu karanlık kuytularda yaşamışsınız. Yanlışlarınız, eksiklikleriniz, insan taraflarınız su yüzüne çıkacak diye ödünüz patlamış. Öylesine korkak olmuşsunuz. "Ya bu huyumu bilirlerse... Ne olur? Sevmezler değil mi beni?" Ne okuduğumuzu anlıyoruz ne de yaşanılanı. Aptal olduğumuzdan değil canım, işimize gelmediğinden. Bir haftadır kendi kendime soruyorum ne zamandır böylesine başkalarının hayatına karışır olduk? Ne zamandır "Herkesin hayatı kendisine" lafını unuttuk? Müthiş ikiyüzlüyüz, inanın. Bir taraftan iştahla okuyoruz sevgi satırlarını. Okumak ne kelime, adeta emiyoruz. Öte yandan başımızı sallıyoruz sağdan sola. Olmaz, olamaz.
***
Kusura bakmayın ama herkesin cenneti, cehennemi kendine. Birileri yazıp çizecek diye olduğumdan başka yaşayamam hayatımı. Yaşamamalıyım da. Günahı, sevabı benim. Sadece benim. O kadar da özgürlüğümüz yok mu 2005'te? Kendi hayatımızı yaşayabilmek gibi...
|