| |
|
|
Kıskanmanın dayanılmaz güzelliği..
Daha kapıda bir magazin ordusu ile durduk.. İlgi bana değil tabii.. Heykelsi bir güzelliğe eşlik ediyorum.. Türkiye'nin top modellerinden Ece Gürsel.. Boy 1.83.. Bacak boyu 1.20.. Ve üzerinde son moda bir süper mini var.. Aslında Ece'yi tek görüntülemek istiyorlar, farkındayım. Bir kamera imdadıma yetişti.. "Size bir şeyler sormak isteriz" diye.. Kenara çekildik.. Şans Kapıyı Kırınca filminin galası ya onunla ilgili birkaç laf.. Sonra ana soruya geldiler.. "Kıskanç mısınız?.. Arkadaşınız şu anda bir süper mini ile medya önünde.. Ne hissediyorsunuz?.." "Bakın" dedim.. "Böyle bir güzellik saklanır mı?.. Saklanabilir mi?.. Bu gece bu güzelliğe eşlik ederken duyduğum his de gurur.." Televizyoncu kız başka sorular soruyor.. Kısa kısa yanıtlar veriyorum.. Kafam yıllar önceye dönmüş.. Holly ile Amerika'dayız.. Babası, ben, alışverişe çıktık. Holly elbise alacak.. Girdik bir dükkâna.. Holly bir kucak dolusu ayırdı, denemek için.. İçlerinde öyle dekolte olanlar var ki.. Yaka açık, nerdeyse bele kadar.. Yırtmaçlar da nerdeyse bele kadar.. Giyip giyip geliyor, fikrimizi soruyor. Mesele onun beğenmesi.. Durmadan kafa sallıyorum.. Sonunda babası dayanamadı.. Holly içerde iken bana döndü.. "Sen karına Türkiye'de bunları giydirecek misin?.." "Neden giymesin ki?. Kendine yakıştırıyorsa, sevdi, beğendi ise mesele yok.. Türkiye de uygar bir ülke.." Amerikalı baba ve Türk koca.. Kıskançlık aslında en güzel duyulardan biridir. Birine sevginizin mihenk taşıdır. Ne kadar kıskanıyorsanız, o kadar seviyorsunuz demektir.. Ama kendinize saklamak, içinizde tutmak, dışa vurmamak kaydı ile.. Gösteriye, hele hele şiddete dönüştürdünüz mü, ucuzlar.. Sizi de, onu da ucuzlatır.. Ne var ki, kadınlarımız da bu gösteriyi bir yerde isterler.. "İstemem yan cebime koy" gibisinden.. Şişli'nin ara yollarından birinde yürüyordum. İki kapıcı eşi, evlerinin eşiğine oturmuş, bağıra çağıra sohbet ediyorlar, gelip geçene aldırmadan.. "Kız Haççe.. Kocam beni dün gece bir dövdü, bir dövdü.." Evlerden birine ekmek bırakmış kadın da.. Gecikmiş biraz.. Sadece toplumun bu en alt düzeyinde mi?.. Bir gece bir sefaret kokteylinden döndük eve, Holly ile.. Dokunsak ağlayacak.. "Ne oldu" dedim.. "Sen beni sevmiyorsun" dedi.. "O nerden çıktı" dedim.. "Beni hiç kıskanmıyorsun da ondan" dedi.. Kokteylde bir yığın genç diplomatla sohbet etti.. Hatta birisi ile uzun da sürdü konuşması. Ne yanına gittim.. Ne sordum.. Demek kıskanmıyor, yani sevmiyormuşum.. "Bak Holly" dedim.. Kıskanıp, kıskanmadığımı, benden ve Allah'tan başka kimse bilmez.. Bilemez.. Hani Reno'da bir dükkânın duvarında görmüş bayılmıştım da, sen bana doğum günümde almıştın.. Bir laf.. Hâlâ ofis masamda arkamda asılı durur.. 'Birini seversen serbest bırak.. Geri dönerse senindir. Dönmezse.. Zaten hiçbir zaman olmamıştır ki..' Ne yapıyor olabilirdin, kokteylde.. Ya çok hoşuna giden bir konu bulmuştun. Seni rahatsız edemezdim.. Ya da delikanlı hoşuna gitmişti.. O zaman da yapacağım bir şey yok.. Birini benden fazla beğenirsen gidersin zaten.. Durduramam ki.." Ne kadınlar sevdim... Ne kadınlar tarafından terk edildim.. Ama hiçbirini durdurmak için kendimi de, onu da zorlamadım.. Neden, sevgimin azlığı değil, kendime güvenimin fazlalığı idi.. "Bu ayrılıkta biri kaybedecekse, bu ben değilim" diyecek kadar güçlü oldum hep.. "Bu dünyada bir tane Hıncal var çünkü.." dedim, hep kendime.. Bu yüzden ayakta, bu yüzden genç kaldım ben.. Kıskanıp saklayarak, döverek, söverek, tehdit ederek durdurmaya çalışarak değil.. Onlar gittiler.. Ben şarkılar söyledim, Sertab gibi..
Her gün bir şey daha biter Giderek acı vermez biten şeyler Kayıtsız bir razı oluş başlar Sıradan izler bırakır en tutkulu aşklar. Aldırma deli gönlüm Giden gitsin Sen şarkılar söyle içinden, boşver!
|