Babamı sevgi öldürdü!
Öyle bir şansım yoktu. Yani "Öğretmenim dün gece elektrikler kesildiği için ödevimi yapamadım" deme şansım yoktu. Çünkü elektrik yoktu. Üç numara gaz lambasının ışığında ödevimi tamamlayıp babamın yaptığı tahta çantaya (ağırlığından taşıyamadığım ve kırmak için günlerce uğraştığım... Kış günlerinde ise yokuş aşağı üzerinde kayak yaptığım) özenle yerleştirdim. Mavi kopya kalem ve silgiler bir yana. Sarı samandan oluşan alıştırma defterimi sol tarafa koydum. Sonra da anneme dedim ki; "Bu gece yılbaşı. Hadi bize bir şeyler yap!.." Annem "Ne istersiniz" dedi... Dört kardeş gözünün içine baktık.. Ne var ki!.. Biraz sonra annem Ayşe Sultan elinde küçük bir tepsiyle geldi. Bu akşam, yılbaşı menüsü tereyağında yumurta!. O gece yediğim yumurtayı hayatımın hiçbir döneminde unutmam. Bıkmadan usanmadan her yılbaşı karım Sevinç, tereyağında yumurta yapar. Ama o lezzet o duygu yok!.. Babam öğretmendi.. Annem de 1947'li yılların harika çocuğu bir lise öğrencisiydi. Ve biz Maraş'ın, Afşın kazasında yaşıyorduk. Köyle kasaba arasında bir şehir.... Çocukluğumda müthiş mutluydum. Bir gün babamın hasta olduğunu öğrendim. Dünyam yıkıldı. Babam hasta olduğunu hiç belli etmedi. İstanbul'a tedavi olmaya gitti.. İşte o an babasız kalma korkusunu içimde hissettim. Babamın gittiği gece sabaha kadar uykumda uçurumlardan düştüm. Hep gözyaşı ve korku ile uykularım bölündü. Herkesten gizledim bu korkuyu... Yenmek için neler yapmadım ki! Paraşütçü olduk, kendimi gökyüzünden aşağı bıraktım.. Dağcı oldum uçurumlardan aşağı indim. Sonuç: Değişen bir şey yok. 40'lı yaşlara doğru içimde hep sakladığım bu korkuyu yenmek içtin psikoloğa gittim. Daha ilk seans ve teşhis: "Senin sorunun babasız kalma korkusu!..." Uzman elinde birkaç seans ve sonuç: Bir daha o korku dolu uykulardan fırlamadım. Uçurumlardan düşmedim. Bir geceyarısı çalan telefon çok şeyi değiştirdi. Baban öldü! Oysa bir gün sonra yıl başıydı ve tüm aile birlikte olacaktık. Babam bir gün daha yaşasaydı tüm aile yeni yıla mutlu girecektik. O gece! Babam, 50 yıla yaklaşan hayat arkadaşı anneme diyor ki: "Çok mutluyum. Çünkü bütün çocuklar bize gelecekler. Kazım bile İstanbul'dan telefon etti, o da sürpriz yapacak!" (Hayatımda ilk kez babamla yılbaşı kutlayacağım!...) Sonra da gülümseyerek anneme diyor ki: "Bana bir duble rakı getir. Bu geceden parti başlasın..." Annem rakıyla odaya geldiği an babamın gülümseyen yüzüyle karşılaşıyor! Sonra kocaman bir çığlık! Babamı öldüren evlatlarına olan hasretti. Sevgiydi!... İskenderun'a gittim... Babam Mehmet öğretmenin cenazesini toprağa verdim. Yine babasız bir yılbaşı kutladım. Bir yanımda ağabeyim Ziya, öbür yanımda kız kardeşim Meserret.. Anneme "Hadi bize bir yumurta yap" diyemedim. Gece yattım ve korkunç rüyalar yine başladı. Uçurumlardan düşüyor ve kan ter içinde uykumdan fırlıyordum. Sabah uyandım ve bu kez gerçekten babasız kalmanın o acı yüzüyle karşılaştım. Ama babamın bana söyledikleri ve ömür boyu bana ilke olan öğüdü beynimde uğuldamaya başladı: "Oğul, oğul. Asıl azmaz, bal kokmaz. Kokarsa yağ kokar. Çünkü aslı çökelektir.." Babam şunu diyordu, "Sen asil bir ailenin çocuğusun. Dürüst ve cesur ol!" Çoğu gece uykumdan korkuyla uyansam da hep babamın silueti karşıma çıkar: Dürüst ol, cesur ol... Sahi ben bu yılbaşı neredeydim? İskenderun'a gittim. Bir yılbaşı gününün sabahında mezarı başında babamla dertleştim. Sonra da 20 yaşında kötü bir şakayla hayata veda eden kardeşime uğradım. Hayatın tatlı sürprizine bakın ki o gün ağabeyim de Almanya'dan Ethel yengemle beraber çıkageldi. Sri Lanka'ya gitmek için bilet bulamamışlar. (Gitselerdi onlar da deprem felaketinin içinde olacaklardı. Öyle çok sevindik ki!..) İşte hayat böyle. Acı ve tatlı sürprizler yan yana. Her yılbaşı bana tarifsiz hüzün verir. Babamın öldüğü o yılbaşından bu yana 10 yılı aşkın hiçbir yılbaşı annemden yumurta isteyemedim. Çünkü babasız o ilk yılbaşı aklıma gelir, içime hüzün dolar. Affedersiniz!..
|