|
|
|
|
|
|
Risale-i Nur günümüz Türkçesi'ne çevrilsin mi?
Nurcular da Türkiye'de yaşayan diğer insanlar gibi Avrupa Birliği'ni filan tartışıyor. Ancak onlara has bir başka tartışma daha var: Risale- i Nur Külliyatı sadeleştirilsin mi, sadeleştirilmesin mi? Yani günümüz Türkçesi'ne aktarılsın mı? Bu çok ciddi bir tartışma. Said Nursi hem risalelerin Arapça'dan Latin harflerine çevrilmesini istedi, hem de bunları matbaada bastırdı. Sonra da vefat etti. Bugün cemaatin ağabeylerinin onay verdiği son nokta şöyle: Osmanlıca kelimelerle, terkiplerle dolu; kendine has bir üsluba, şiirsel bir dile sahip olan risaleler kitap halinde basılıyor. Anlaşılmayan kelimelerse dipnotta belirtiliyor.
İNGİLİZCE'Sİ ANLAŞILIYOR Peki bu yeterli mi? Mesela sol sayfaya risalelerin aslı, sağ sayfaya ise sadeleştirilmiş hali konamaz mı? Ben (Emre Aköz) bundan yanayım. Tamam ben Nurcu değilim ama risaleleri niye rahat rahat okumayayım? Ben risalelerin İngilizce'sini gayet iyi anlıyorum! Neticede Shakespeare İngilizcesi kullanılmamış. İşte bu tartışma ağabeylere rağmen cemaat içinde de yapılıyor. Hem de ne tartışma: Risaleleri benim dediğim biçimde basan bir yayıncı söylediğine göre cemaatten dışlanmış. Hatta 'korsan kitap bastı' diye mahkemeye verilmiş! Gelin tartışmanın taraflarına kulak verelim... Önce sadeleştirmeye karşı çıkan 'muhafazakâr' görüş: 'Risale-i Nur Külliyatı, İndeks ve Fihrist' adlı kitabın yazarı Kenan Demirtaş şöyle diyor: "Bediüzzaman, 'Risalelerde dağınık şekilde bulunan konuları bir araya getiriniz' diye vasiyet etmişti. O halde: Şerh (ayrı bir metinde açıklama) ve tahşiye (dipnotta açıklama) yapılabilir. 'Tefsir' de yapılabilir. Konulara göre 'tanzim' edilebilir. Ama tavsiyeler arasında sadeleştirme yok. Genel yaklaşım da sadeleştirme yapılamayacağı yönünde. Nedeni de şu: Risalelerde kullanılan pek çok kelimenin Türkçe karşılığı aslının yerini tutmuyor. Ayrıca günümüz Türkçe'siyle metnin ahengi bozulmakta."
ÜSLUP ÇOK BELİRLEYİCİ Demirtaş ile birlikte çalışan Mehmet Paksu da benzeri görüşleri savunuyor. Aslında Paksu bir adım öteye gitmiş. Şöyle: "Nur Dede adıyla biyografi tarzında kitap yazdım. Müthiş tuttu. Bunlar herkesin anlayabileceği bir formatta. Risalelerin halkın anlayabileceği akıcı bir uslupla verilmesini sağlamaya çalıştık." Paksu halkın sade dile ihtiyacını Moral FM'deki programından da gayet iyi biliyor ama yine de sadeleştirmeyi onaylamıyor: "Üslup değişince mana ve içerik de kayboluyor." Bu muhafazakâr yaklaşıma muhalefet edenler de var. Her ne kadar ağabeyler onaylamasa da külliyat günümüz Türkçe'sinde yayınlandı. Bunu yapan da Mutlu Yayıncılık'ın sahibi İsmail Mutlu. Olayları onun ağzından dinleyelim:
OKUYANLAR MEMNUN "1996'da risaleleri neşrettiğim için ağabeyler tarafından mahkemeye verildim. Beni 'korsanlıkla' suçladılar. Halbuki sadeleştirme gerekli. Kitap fuarlarında insanlar sadesini arıyor. 'Dünya anlıyor, biz anlamıyoruz. Suçumuz Türk olmak mı' diye soruyorlar. 90'ların başında sadeleştirdik. Bir sayfada orijinal metin bulunuyor, karşı sayfada Türkçe'si. Ayrıca dipnotlar, açıklamalar koyduk. Haliyle her bir cilt, bizde oldu dört cilt! Ayrıca 'rububiyet' ya da 'vahidiyet' gibi özel terimleri olduğu gibi bıraktık. Açıklamasını verdik. Allah'ın isimlerine de dokunmadık. Okurdan çok olumlu tepkiler aldık. Ancak cemaatten dışlandık, mümkün olduğu kadar bizden bahsedilmesini istemiyorlar. Okuyan değil duyan itiraz ediyor. Oysa ben Kuran'ın mealini de yayınlıyorum. O Allah'ın kelamı olduğu halde bunu yapabiliyorum niye Risale- i Nur'ları yapmayayım ki?" Sizce kim haklı?
|
|
|
|
|
|
|
|
|