|
Tombul kızın maceraları
|
|
Meraklılarına müjde! Bridget Jones geri döndü. Tam da bıraktığı yerden başlayarak...
Tombiş kız aşkı bulabilecek mi?
Bridget Jones bildiğiniz gibi. Yani hepsi aynı kalıptan çıkma ve ince olabilmek için kendilerini açlığa mahkum eden günümüz moda ve TV güzellerinin tam tersi.
Bridget Jones dönüyor. Aslında tam da bıraktığı yerden başlayarak... O yakışıklı, kendine güveni olan, salonda olduğu kadar yatakta da iyi erkeği, başarılı genç avukat Mark Darcy'yi türlü-çeşitli nedenlerle, hayatına soktuğu gibi çıkaran Bridget, bu Londralı tombiş, sakar, kötü giyinen ve kendine güvensiz eski sekreter-yeni gazeteci adayı, bu kez taa Tayland'a kadar uzanan bir maceradan sonra, aşkın önemini ve Mark'ın hayatındaki yerini anlıyor. Ama acaba hatalar telafi edilebilir mi? Bridget Jones yine bildiğiniz gibi. Yani, hepsi aynı kalıptan çıkma, aynı berbere saçını yaptırıp aynı terziden giyinmiş gibi gözüken, "glamour" ve "sex-appeal" denen şeyleri kolayca giyip çıkarılan bir manto gibi üstlerine geçiriveren ve bir parça daha ince olmak için kendilerini açlığa mahkum eden zamanımızın sinema, moda ve TV güzellerinin tam tersi o... Bir diğer deyişle, dünya üzerindeki milyonlarca kadının asıl ve gerçek temsilcisi. Bir türlü kilosunu denetleyemeyen, üzerine geçirdiği her giysi nedense sakil duran, modaya uysa bir türlü uymasa bir türlü olan, en güzel gözükmeye çabaladığı davette makyajı bir felakete dönüşen, o ışıklardan uzak kendi halindeki sayısız genç kızdan biri... Harika bir erkeği bulur gibi oluyor. Ama ya onun klası, onun yaşam bilgisi ve özellikle onun çevresi? O her zaman kibar, şık, hazır cevap gibi gözüken, her yaşam kuralını bilen, sanki 40 yıldır kayak kayan, her durumdan kendini sıyıran o sosyete gülleri, yaşama hep uyumlu dilberler ve etraflarındaki erkekler?
RENEE OLMASAYDI İşte Bridget bu dünyayla baş edemiyor. Ve mutluluğu komplekslerine feda ediyor. Ama çok uzaklarda, Bangkok'ta düştüğü kadınlar hapishanesi, egzotik bir macera olmanın yanısıra, ona kimi temel gerçekleri öğretir gibi oluyor. Çünkü ordaki kadınların erkeklerinden çektikleri yanında, kendi başına gelenlerin önemsizliğini kavrıyor. Kadın olmak belki hep tek başına bir sorundur ama Uzak- Doğu'nun o yoksul ülkesinde yaşananla, uygar Londra'daki kadın sorunlarının ne çapı ne de özü pek benzer değildir. Bu film, en az ilk bölümü kadar şeker ve sempatik. Finalde ise sizi, Bridget'in en büyük rakibesi olarak gördüğü alımlı Rebecca konusunda çağdaş bir sürpriz bekliyor!... Film yine, özellikle Rene Zellweger denen eşsiz oyuncu sayesinde, dünya kadınlarına tutulmuş bir ayna. Ama bu, onu biz erkeklerin de aynı ölçüde sevmeyeceği anlamına gelmiyor. Colin Firth ve Hugh Grant yine görevlerini yapıp gidiyorlar. Ama film, bir kez daha tam anlamıyla Zellweger'in filmi. Öylesine ki, o olmasaydı bu seri böyle başarılı olur muydu, meraka değer...
BRIDGET JONES: MANTIĞIN SINIRI (Bridget Jones: The Edge of Reason) Yönetmen: Beeban Kidron Senaryo: Andrew Davies, Helen Fielding, Richard Curtis, Adam Brooks Görüntü: Adrian Biddle Müzik: Harry Gregson-Williams Oyuncular: Renee Zellweger, Colin Firth, Hugh Grant, Jacinda Barrett, Shirley Henderson, Sally Phillips, Jim Broadbent Universal-Miramax-Canal Plus ortak-yapımı (UİP).
|