|
|
Yaşadıklarım yazmıyorum!
* Nasıl bir yazarsınız, yaşayarak yazan, hayal ederek yazan? Ben biraz diyonizyen bir şekilde yazarım. Hemen hemen hiçbir metnimin sonunun nereye gideceğini bilemem. Yaşadıklarımı yazmayı sevmiyorum. Sanki birisi bana anlattığında ya da yaşandığında o zaten yaratılmış gibi geliyor. Ondan sonrası biraz ustalık edebiyat ustalığı, onu iyi bir dile çevirmek. Tabii ki bunu küçümsemiyorum. Ama ben yaşadıklarımı metne sokmayı sevmiyorum. Roman yazarken panik içinde ne olacak, nereye gidecek diye bekliyorsunuz, bu güzel bir şey. Yazarken ben zevk alıyor muyum, acılanıyor muyum, sürecin kendisi kendimin bir tarafına dokunuyor mu? Okur ikinci aşama, birinci aşaması bana verdiği haz bunun.
* Makber'de hayat kadar ölüm de var! Ölüm ilk akla gelen şey. Oysa mevkiyi kaybetmek ölüm değil sanki, sevgiliyi kaybetmek ölüm değil sanki. Beğenilmemek, çirkin olmak ölüm değil... Her biri birer küçük kopyası ölümün ve kopyalarından korkuyoruz. Her şeyimiz ölüm. Bir başka olasılığın olası olmadığı durum. Evlilikleri, ilişkileri de ölüm gibi yaşıyoruz. Binlerce küçük kopyasından korkarak yaşıyoruz.
|