Karizmatik liderlerin vedası
İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Zirvesi 8 Aralık 1991'de Senegal'in başkenti Dakar'da toplanmıştı. Türkiye'yi merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal temsil ediyordu. Özal'ın yabancı televizyon kuruluşlarına demeç vermesi dolayısıyla ortaya çıkan boşluğu değerlendirmek için Mehmet Barlas ile birlikte kendimizi Dakar sokaklarına attık. Toplantının da yapıldığı, kaldığımız otelin lobisine döndüğümüzde herkes bir anda hareketlendi. Lobide oturan İslam ülkelerinin dışişleri bakanlarının dahi yerinden doğrulmasına neden olan kişinin kim olduğunu merak edip gözlerimizi kapıya çevirdik. İri cüsseli korumalardan ilki kapıdan girdiğinde, aramızdaki bir gazeteci gelenin kim olduğunu tahmin etti: "Ebu Ammar geliyor..." Korumaların arasında sadece siyah beyaz kareli kafiyesi seçilen küçük bir adam gözüktü. Türkiye'de birçok kişinin gençlik yıllarının idolü Yasar Arafat karşımızdaydı. Vücudu ile bütünleşen askeri üniforması, belindeki silahı, güleç yüzüyle bize doğru yürüyordu. Barlas, korumalarla eş değer vücut avantajından faydalanıp gür sesiyle İngilizce seslendi: "Sayın Arafat bizler Türk gazetecileriz..." Yönünü değiştirip yanımıza geldi. Bir eliyle enselerimizden tutup, Ortadoğu'da yaygın olan yöntemle hepimizin yanaklarından üçer kez öptü. Ardından sohbet başladı. Bosna-Hersek'teki katliamın durdurulması için toplanan İKÖ zirvesinde Filistin'deki durumla ilgili de bir kararın çıkmasını istiyordu. Filistin davası konusunda defalarca tekrarlamaktan bıkmadığı sözleri bir kez de bize aktardı ve ekledi: "Türkiye de bu konuda destek vermeli..." Mehmet Barlas, "Siz de sanırım Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti konusunda Türkiye'nin talebine destek verirsiniz..." dediğinde gözlerindeki hin bakışlar ön plana çıktı, ardından gülmeye başladı. İnsanı bir anda aurası içine alan şeytan tüyünü harekete geçirip samimi bir şekilde kollarımıza girerek bizlerle tek tek fotoğraf çektirdi.
Karizmatik liderler Biraz sonra zirve salonunda karşılaştığımız Arafat ile kulisteki arasında dağlar kadar fark vardı. Küçük, esprili, yumuşak üsluplu adamın yerine, masayı yumruklayan hop oturup hop kalkan ve gürleyen bir sesle konuşan Arafat gelmişti... Filistin'de birbiri ile anlaşamayan grupları etrafında nasıl tutabildiğini gösteren karizmatik lider kişiliğini salonda sergiliyordu. Saddam Hüseyin cezaevine girerken, Kral Hüseyin, Hafız Esad'ın, ardından Ortadoğu'nun karizmatik liderlerinden biri daha dün dünyadan göç etti. Arafat sonrası Ortadoğu'daki gelişmelerin ve Filistin-İsrail sorununun nasıl çözüleceği konusunda Ankara'nın da dün kafası karışıktı. Filistin'de 60 gün sonra yapılacak seçimlerden nasıl bir sonuç çıkacağı, ittifakların nasıl sağlanacağı konusunda bugünden hiç kimse bir şey söyleyemezken, barış yanlılarına karşı düzenlenebilecek suikast kaygıları dillendiriliyordu. Silahlı mücadelede bulunan örgütlerin büyük ağabeyi Arafat'ın vefatı sonucu Filistin'de ortaya çıkacak yeni etki odaklarının yaratacağı terörün, çevre ülkelerinin içinin karışmasına neden olacağı kaygısı vurgulanıyordu.
"Dağ rüzgarla sarsılmaz" Türkiye'nin Filistin Özel Temsilcisi Vehbi Dinçerler de dünkü sohbetimizde bölgedeki olayların artacağından duyduğu kaygıyı dile getirdi. Türkiye'nin son iki ay içinde Filistin'e yaptığı yardımın 2 milyon dolara ulaştığını belirtirken, "Asıl önemli olan barışın sağlanabilmesi" dedi. Özel Temsilci şapkasını bir tarafa bırakıp, TBMM Dışişleri Komisyonu eski Başkanı sıfatıyla barış için önerisini de şöyle dile getirdi: "Clinton'ın en büyük başarısı Camp David'de Arafat ile Barak'ı bir araya getirmekti. Bush, yeni bir Camp David benzeri buluşma yaratmazsa barış ortada kalır, kriz daha da artar..." Ortak kanı şu ki; "Dağ rüzgarla sarsılmaz" diyen Arafat'ın vefatı bölgede birçok dengeyi de sarsacak.
|