Batı'nın Müslüman fobisi
Başta Fransa olmak üzere Avrupa Birliği üyelerinin ağırlıklı bir bölümünde Türkiye'ye yönelik tepkiler içinde en önemli kısmı, ülke nüfusunun yüzde 99'unun Müslüman olması oluşturuyor. Birçok kişi, bu tepkiyi 11 Eylül ve Avrupa'da meydana gelen İslam bağlantılı terör olaylarına bağlıyor. Bu saldırılar yüzünden Avrupa'nın İslam'la terörü özdeşleştirdiği, bu nedenle Müslüman bir ülkenin üyeliğine şiddetle karşı çıktığı konuşuluyor. Bu ne kadar doğru? Tarihin doğru okunması, aslında Avrupalı'nın İslam'a karşı önyargısının terör olaylarıyla bağlantılı olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Son dönemde elimden bırakamadığım Karen Armstrong'un "Muhammed, Bir Peygamberin Biyografisi" adlı eseri Batı'nın bu konudaki tarihi husumetini örneklerle sergiliyor. Armstrong, İslam'ın farklı dini görüşleri duymaktan, onlarla bir arada yaşamaktan rahatsız olmadığının altını çiziyor. Bu konuda Bizans'ın çarpıcı bir örnek olduğunu belirtiyor. Diğer dini azınlıkların Hz. Muhammed'in kişiliğine saldırmadıkları sürece dini propaganda bile yapabildiklerini vurguluyor. Batı'da başta cahillikten oluşan bir İslam karşıtlığı olduğunu, zamanla baştaki mitlerin gerçek gibi algılandığını belirtip özetle şöyle diyor: "Batı'da hala Hz. Muhammed'in dini dünyayı yönetmek için kullandığı veya İslam'ın dini kılıç yoluyla gerçekleştirmeye çalışan bir din olduğu yolunda genel kabul görmüş bir inanç hakimdir. (İslam'a karşı tavır) Batı psikolojisindeki bir bölünmenin de göstergesidir. Bu psikoloji, İslam'ı içine sindiremediği her şeyin bir yansıması olarak görür. İsa'nın sevgi mesajının kökten reddi olan korku ve nefret, Batı Hıristiyanlığı'ndaki derin bir yarayı temsil eder. Batı'nın yüzyıllar boyu en büyük problemi Hz. Muhammed'i dini inancın ve uygarlığın karşıtı olarak görmesi olmuştur." Armstrong bu satırları yazdığı sırada Avrupa'da Türkiye'ye yönelik tepkiler doruğa çıkmamıştı. Ancak yaşanan olaylar Armstrong'un bu saptamalarının ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor. İslam, her zaman farklı inançlara tolerans göstermiş, Yahudiler'den Hıristiyanlar'a kadar her inancı kucaklamış, ibadetlerine saygı gösteregelmiş.. Bunu imparatorluklar kurduğu dönemde de yapmış, dünyevi gücü gerilerken de.. Şimdi görülüyor ki, Batı, Doğu'ya karşı üstünlük sağladığı tarihin bu evresinde İslam'a veya farklı inançlara karşı aynı hoşgörüyü göstermeye hazır değil. Başta Fransa olmak üzere bazı ülkelerden barış ve kardeşlik değil, korku, nefret ve dışlama mesajları geliyor. Osmanlı, İspanya'da Hıristiyanlar'ın gazabına uğrayan Yahudiler'e kucak açarken, İstanbul'da Hıristiyanlar kiliselerinde özgürce ibadetlerini yaparken toplumda hakim olan görüş uzlaşmaydı. Osmanlı bu sayede bir dünya imparatorluğu olabilmişti. Avrupa'nın geleceğini de bu tartışma belirleyecek. Farklı görüş ve inançları içinde barındıran bir dünya gücü mü, yoksa İslam düşmanı bir bölge mi olacak? Bu kritik sorunun cevabını AB'nin Türkiye'ye karşı tavrı belirleyecek.
|