Makbul şiddet
Aile içi şiddete, erkeğin karısına, ebeveynin çocuğa şiddetine... Okulda öğretmen şiddetine... Sokakta çete şiddetine... Hayvanlara karşı şiddete... Töre şiddetine... Antrenör şiddetine... Tribün şiddetine... Devlet şiddetine... Her daim terör şiddetine dair konuşuyoruz. Örnekler, haberler, insani-demokratik-hukuki girişimler birbirini kovalıyor. "Şiddetten arındırılmış bir toplum" olmak için; mücadele, iyi niyet, yasal düzenleme çabalarının hepsi önemli. Ancak, kimi şiddet türü var ki, asla "şiddet" olarak anlaşılmıyor. Makul, makbul, olağan, doğal.
*** "Şiddet", her zaman güce, kuvvete ilişkin bir şey. "Şiddet", güçlüye ait üstünlük, beceri, fiil, eylem. "Eşitsiz kuvvet"in neticesi. Güçsüzün güç gösterisi bile, ancak belli bir zamanda eşitsiz kuvvet yaratarak mümkün. Güçlününki ise, yasadışı yahut yasal, mülayimimsi yahut aşırı, her zaman mümkün. Girişte kabaca sıralananların tümü, kendisinden fiziki olarak güçsüz karşısında, güçlü-kuvvetlinin uyguladığı şiddet türleri. Terör bile, daha güçlü ile mücadele iddiasıyla, o sırada daha güçsüz olanları hedef alarak, eşitsiz kuvvet yaratıyor. Güç, bedensel olabildiği gibi, makamdan, statüden de kuvvet alabiliyor elbette. Fiske, tokat, yumruk, darbe, işkence, silah, bomba olabildiği gibi, "eşitsiz kuvvet"in kabullenilmesi, karşısında ezik, teslimiyetçi, kudretsiz, kuvvetsiz, sessiz, çaresiz kalınması da pekala "şiddet". Misal; mafya şiddetine maruz kalmak için ille fiziki saldırıya uğramak gerekmiyor; korkuyla sinmişlik de "şiddet"in sonucu.
*** "Şiddet" böyle anlaşıldığında, içinde yaşadığımız toplumların, içinde debelendiğimiz ekonomik düzenlerin, içinde hallere şükredilen işyerlerinin, siyasi iktidarların kullanılış biçimlerinin işi zor tabii. Bu, telaffuzu pek kimsenin işine gelmeyen, doğal-normal görünen ve öyle belletilen süreçlerin, ilişkilerin sorgulanması gibi bir zahmet isteyen düşünme biçimi. "Aile içi şiddet"e şiddetle karşı çıkan "medeni dünya temsilcileri"nin, piyasada yahut bir işyerinde, şirket-patron gücüyle, başkalarını, çalışanlarını, rakiplerini sindirmesi asla "şiddet" anlaşılmıyor. İlle patronun işçiyi dövmesi, ille filan grubun diğerine silahlı saldırı düzenlemesi gibi "açık şiddet" gerek! Oysa, bu da "şiddet"in tanımındaki eşitsiz, aşırı güç kullanımının bir tezahürü. Bir başka açıdan... Toplumda iyi tedavi, iyi eğitim, iyi hukuki savunma gibi sözde "fırsat eşitliği", sözde "temel", sözde "insan" haklarının, tamamen ekonomik güce bağlı olması, güçsüzler üstünde hakiki bir şiddet. "Eşitsiz güç"ün, doğrudan yahut dolaylı imtiyaz sağlaması, eşitsiz kuvvetin makul, makbul görülerek onaylanması, başlı başına şiddet. Lakin, bunu böyle anlamak için samimi bir hukuk ve adalet felsefesi gerekiyor. Oysa, ne piyasanın, ne siyasanın, ne de yasanın "felsefe yapacak" derin vicdanı var. Her eşitsiz güç, şiddettir! Bakın hayatınıza.
|