|
|
|
|
|
|
Hayatımıza Değer Katmak
Ramazan'da birçok güzelliği birarada yaşıyoruz. Kendi hayatımızı anlamlandırmak ve kendimizi kıymetlendirmek için de Ramazan'ın bereketinden faydalanmalıyız.
Ramazan ayı bize güzellikler sunmaya devam ediyor. İftar vakti patlayan toplar, sahurdaki aile neşemiz, iftarda sevinen fakirler Ramazan'ın güzelliklerinden sadece bir kaçı. Peki hiç düşündük mü Ramazan bireysel hayatımız için bize neler sunuyor? Hepimiz hayatımızın bir film olduğundan bahsederiz. Öyledir de. Eğer hayatımızı sürdürmek için gündelik koşuşturmacaların içindeysek, ölümlerin, doğumların arasındaysak, evliliklerin, birlikteliklerin izini sürüyorsak, yaşam senaryomuz oldukça sıkı kaleme alınmıştır. İnsanoğullarından kimse yoktur ki, bağımsız bir hayat sürsün. Senaryodaki replikleri ne kadar iyi ezberlediğimiz, hepimize göre değişebilir. Ya da hangi aktörle rol keseceğimiz. Ama reklamlar kişiden kişiye değişmez. Hep aynı kalır. Zaman, mekan ve kişiler değişse de her yerde, her zaman aç açtır. Fakir de fakir. Para da para
BAŞKALARININ HAYATINDA OYNAMAK Herkes bir filmde başrol oynamak ister. Fakat kimse kendi yaşam filminde başrol için mücadele etmez. Hep başkalarına bu fırsatı tanır. Yardımcı rollerle yetinip bitirir ömrünü. Madem ki bu filmin içinde mecburen figüran olmuşuz, neden bunun tadını doyasıya çıkarıp, insan olmanın hazzını yaşatmıyoruz kendimize. Neden? Hintli yaşlı bir usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çırağını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak yaşlı adamın söylediğini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye çalışır. "Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "İğrenç, tuzlu" diye cevap verir. Usta çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerideki gölün kenarına götürür ve usta çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp gölden su içmesini söyler.
ACININ MİKTARI HER ZAMAN AYNIDIR Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar: "Tadı nasıl?" "Ferahlatıcı" diye cevap verir genç çırak. "Tuzun tadını aldın mı?" diye sorar yaşlı adam, "Hayır" diye cevaplar çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der: "Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken tek şey, acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış." İşte olay budur. Bu filmde kötü adamlar olacak, beklenmedik felaketler yakamıza yapışacak, etrafımızdaki insanların ihanetine uğrayacağız. Ama tek "irademize" müdahale edilemeyecek. Biz istersek tüm güçlükleri bir kenara bırakıp, bu filmi mutlu sonla tamamlayabiliriz. Zaten yaratıcı herkese senaryosuna müdahale etme hakkı vermiştir. Kötüler iyi, iyiler kötü olabilir. Gelin bu Ramazan ayında, yaşam filmimizde başrolü kapmak ve finale "mutlu son" yazdırmak için çabalayalım. Eğer bunu yaparsak Ramazan'ın en faydalı yönlerinden birini öğrenmişiz demektir.
Adem Özbay
|
|
|
|
|
|
|
|
|