|
|
|
|
|
|
Ben para kazanıp gidip cip almayacağım mesela
Korkuyordum bir şeyler değişecek diye... Baktım, değişmiyor. Sen istemezsen olmaz! Ben para kazanıp cip almayacağım mesela, arkadaşlarımla yiyeceğim... Bir gün tiyatroya dönmek istiyorum ama şimdi para kazanma zamanı! Çok durmam buralarda çünkü reklam arasında drama yapmaktan nefret ediyorum.
Garip bir ışığı var... Deli mi, oynuyor mu anlamadım! 'Hayat yanlış, dünya yanlış, benim olduğum yer yanlış' derken 'yo ben mutluyum aslında' deyiveriyor. 'Benden başrol oyuncusu olmaz' diyor ama başrolde oynuyor. Sevmediği çok şey var şu hayatta ama 'ben sesimi çıkarsam ne olacak ki?' diyerek pasif kalmayı seçiyor. Artık herkesin tanıdığı ünlü bir adam ama 'ben asosyalim' açıklamasında bulunuyor. Şatafatlı sözlere, büyük cümlelere ihtiyaç duymuyor. 'İlginç biri değilim ben, o yüzden kendimi anlatamam' diyor. 'Pek normal görünmüyorsun?' dediğimde 'Evet değilim, travma geçiriyorum' diyor. Aslında şöhret olmaktan gizli gizli mesut oluyor da kendini farklı 'satıyor' diye düşünüyorum. Bunu ona söylediğimde de, 'her insanın zaafları vardır' diyor. Şaka gibi ya! Ben bu adamı çözemedim arkadaşlar, buyrun siz çözün!
* Şehnaz Tango'dan yeni jenerasyon jönler arasına... O yolculuk nasıl geçti; kolay mı oldu, zor mu? Dalgalı geçti aslında.. Ben Şehnaz Tango'da oynarken Devlet Tiyatrosu'nda da oynuyordum. Ders programımı veriyordum; 'benim derslerim bunlar, bunlar da oyunlarım' diyordum. 'Tamam haftada iki gün alalım seni' diyorlardı. Kostüm bile giymiyordum; üzerimde ne varsa, gitarımı alıp gidiyordum. Ve bana para veriyorlardı bunun karşılığında, çok acayip! Yani dizilerde mizilerde oynarım filan diye hiç düşünmüyordum, oyunculuk bile düşünmüyordum.
* Geçerken uğramış gibiydiniz zaten... Yani evet. Şehnaz Tango'yu okul bittiğinde bıraktım, nedeni de şuydu: Ben bu işin okulundan mezun oldum, artık böyle işlere takılmayacağım, şimdiye kadar harçlığımızı kazandık ama bundan sonra bunu profesyonel olarak yapacağım dedim. Başka işlerin peşinden koşmaya başladım; o da tiyatroydu. Bir grup kurduk, kendi yazdığımız oyunları oynamaya başladık. Çok sıkıntıya düştüğümüz zaman da imdat çekiciyle diziye girip, dört-beş bölüm oralarda takıldım. 'Aşk ve Gurur' dizisinde değişti her şey... O yaz hayatımda okumadığım kadar senaryo okudum! Orada oynamamayı denedim, hiç oynamamayı...
* Ne demek o? Ekonomik oyunculuk diyorlar ya! Duruyorsun, fotoğraf veriyorsun. Bu işin mantığı bu çünkü.
* Dizi oyunculuğunu mu kastediyorsunuz? Evet ama sinemada da böyle. Tiyatroda her şeyi kanırtarak yapmaz zorundasın... Burada öyle değil. Seyirciler yok çünkü, sadece kamera için oynuyorsun.
* Sizi izleyenler aslında hikayenizi biliyor; Teşvikiye'de bir tezgahta kitap sattınız, konservatuvara girdiniz sonra. Bütün bu süreçte neler yaşadınız? Benim için şaka gibi! Hiç tasarladığım bir şey falan değildi, garip bir şey oldu. Birdenbire beni oyuncu yaptılar, oyuncu bile olmadığımı düşünürken üstelik! Kandırıldım yani. Ben tazgahımda iyiydim...
* İstemeseniz kandırılır mıydınız? Kolay kolay hayır diyemem...
* Nejat İşler adında iyi bir oyuncu var, eyvallah. Ama ben şunu merak ediyorum; farkı nedir, mesleğine ne katar, oyuncu olarak kendini nerede görür? Benim için en keyifli olan şey bu sene Altın Portakal'da aday olmaktı, Fikret (Kuşkan) ve Olgun (Şimşek) gibi iki olgun oyuncuyla yani... Filmi seyrettiğim zaman da 'olmuş, yakışmışız, ters bir şey yok' dedim. Şimdi işte daha yeni yeni, böyle de 'bir iş var, ben bu işi yaparım' demeye başladım.
* Eskiye göre her şey daha mı yerine oturdu; daha güvenli mi bakıyorsunuz? Ben korkuyordum bir şeyler değişecek diye... Sonra baktım ki hâlâ aynı adamlarla oturuyorum, hâlâ aynı şeyleri yiyorum, giyiyorum, hâlâ aynı şeyleri yapıyorum. Değişmiyorum yani...
* Şöhretler dünyasına girmeye korkuyordunuz yani. Şimdi hazır mısınız? Tam da hazırım evet! Çünkü o dünyada değilim, o dünyanın kenarındayım.
* Kenarında durmayı nasıl başarıyorsunuz? Sen istersen olursun, istemezsen olmazsın. Kenarındayım derken tamamen dışında değilim. Çünkü Türkiye'nin insanları konuşmak istiyorlar, fotoğraf çektirmek istiyorlar. Bu kadar! Ama bunun dışında onla aşk yaşadı, bunla bilmem ne yaptı, televoleye çıktı filan... Sen istemezsen olmaz. Ne bileyim, ben para kazanıp gidip cip almayacağım mesela.
* Ne yapacaksınız? Yiyeceğim arkadaşlarla.
* Nasıl yiyeceksiniz? Bayağı!
* Can sıkıcı biri misinizdir? İlginç değilim yani... Çok büyük değişiklikler olmuyor benim hayatımda; rutin geçiyor. Bir günüm bir günüme benziyor yani!
* Asi mi, muhalif mi, hırçın mı, mesafeli mi, ukala mı... Çözülemeyen bir yanınız var. İçinizi dökmeyi sevmiyorsunuz değil mi? Nasıl anlatır insan kendini? O yüzden röportajlar zor oluyor, ben anlatamıyorum işte.
* Muhalif bir tarafınız var ama... Şu yaşadığımız hayatı pek sevmediğim muhakkak.
* Neyini sevmiyorsunuz? Hiçbir şeyini sevmiyorum! Ama geldik bir kere dünyaya diye ite kalka yaşıyoruz. Etrafımdaki insanlardan dolayı şanslıyım ama, hemen hemen ortak şeyler düşünüyoruz konuyla ilgili, çok fazla bulaşmak istemiyoruz fazla bir şeye. Çünkü her yola çıkış bir süre sonra bozulmaya başlıyor ve o bozulmayı görünce pek rahat atlatamıyorum o durumu. O yüzden hiç yola çıkmıyorum.
* Yola çıkış derken? Ne bileyim; bir şey yapmak, bir şeye karar vermek, beraber şunu yapalım, bilmem ne eylemi falan yapalım diyorsun. Üç gün sonra, sen yapıyorsun ama kimse kalmamış! Onun için de gerek kalmıyor. Biz birey olmayı severiz, birey olarak yaşamayı severiz. O yüzden toplu bir şey yapmıyoruz.
* Oyunculuk peki... Hayattaki en büyük tutkunuz muydu, hayat mı çıkardı karşınıza? Aynen öyle oldu. Ben ilkokuldayken deniz subayı olmak istiyordum, sınavlarına girdim kazandım ama Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nde okuyordum, beni yollamadılar. Sana bedava kitap, bedava yemek verelim, gitme dediler. Paramız yoktu, mecburen askeri liseye gidecektik, kaldık. Sonra uluslararası ilişkiler, diplomatlık falan istedim, yurtdışı görevleri...
* Size olmazmış gibi sanki... Bakma, benden iyi salon adamı olur aslında! Ama üniversite sınavlarıyla ilgili hiçbir çaba göstermedim. Çünkü bana sınavlar çok mantıksız geliyordu. Çalışmadım tabii, çaktık! 27 Mart'ta Taksim'de dolaşırken bir baktım, Danton'un Ölümü, Fransız İhtilali. Severiz mevzuyu, girip seyredelim dedim. Seyrederken biz bu işi yaparız dedim. Sınava girdim, kazandım.
* Ama siz tiyatro hevesiyle yola çıktınız değil mi? Tabii hâlâ da öyle, tiyatro er meydanı.
* Neden tiyatro yapmıyorsunuz o zaman? Uygun zaman, uygun şartlar... İyi bir şey yapmak için beklemek lazım. Şimdi para kazanma zamanı... Ben buralarda çok durmayacağım, televizyonlarda falan... Senede iki tane oynuyorum ki çabuk emekli olayım diye (gülüyor).
* Televizyon bir geçiş dönemi yani? Hepimiz öyle kullanıyoruz. Televizyon hiçbir zaman bir amaç olamaz.
* Neden tiyatro kökenli oyuncular hem televizyonu aşağılar hem de orada olur? Karşı değilim; televizyon severim, ben televizyon çocuğuyum. Ama reklamların arasına drama yapmaktan nefret ediyorum. Gerçeği gösterememekten...
* Oyunculuk oyunculuktur; sineması, televizyonu, tiyatrosu fark etmez diye düşünmüyor musun? Değil işte... Karşılığı var. Televizyonda oyunculuk yaparken aldığın tek karşılık para. Sinemada yaparken para artı tatmin, onur, gurur falan filan... Tiyatroda yaparken efor, adrenalin, bir sürü şey var. O yüzden sadece bir şey almak için yaptığın şey çok zevkli değil, çok önemli bir şey de değil.
* Popüler işlerin içinde olmayı mı çok sevmiyorsunuz? Evet. Çünkü çabuk tüketiliyor.
* Ama çabuk tüketilen şeyin de tam ortasındasınız! İçinizin acıdığı oluyor mu? Sabaha kadar içki içiyorum. Ama hallolması gereken bir-iki şey var, onlar da parayla halledilebilir. Söylemek istediğim bir şey değil, çünkü işle ilgili değil.
Röportaj: ŞİRİN SEVER
|
|
|
|
|
|
|
|
|