| |
Altı Türk'e bir kitap...
Batı'nın üretim biçimine aldırmayıp tüketim biçimini taklit eden cumhuriyet modernleşmesinin en çarpıcı özetini, dünkü gazetelerdeki kitap okuma ile ilgili resmi rakam yapıyordu: "Altı Türk'e bir kitap"... Batı'da uluslar devlet kurmuştu. Bizde ise Osmanlı paşaları devlet eliyle ulus yaratmaya çalıştığı için ağır bir propagandaya ihtiyaç duyulmuştu: "Bir Türk dünyaya bedeldir."
*** AB süreci, Türkiye'nin koyu bir makyajla gizlenen iskeletinin tüm çarpıklığını ortaya koyuyor. Henüz ilkel ihtiyaçlarını giderememiş, beyinsellikten iyice kopuk, yüzde sekseni mesleksiz büyük bir kalabalık halindeyiz. Bu durumda belki de tek tesellimiz, artık gerçekleri görüp konuşmaktan eskisi kadar ürkmememiz. Sorunları açıkça görmek çare bulmak yolunda atılan ilk adım çünkü. Bir Norveçli kitaba yılda 137 dolar, bir Alman 122 dolar, bir İsviçreli, bir Belçikalı, bir Avusturyalı 100 dolar, bir Amerikalı 95 dolar harcıyor... Bir Türk'ün kitaba ayırdığı para ise 45 cent... Bu ne demek? Bir Japon yılda 25, bir İsveçli yılda 10, bir Fransız 7 kitap okurken, altı Türk'ün bir kitap okuması demek...
*** Altı Türk'e bir kitabın düştüğü bir ülkenin tarih ve kültür bilinci ne olabilir ki? Böyle bir bilincin olmadığı bir ülkenin insanlık tarihi içindeki duruşu nasıl olacak? Ne geçmişiyle dolayısıyla ne de geleceğiyle ilgilenmeyen, yaşamı günde dört saat izlediği televizyon dizilerinden üreten bir ülke... Türkiye'de toplumsal hayatı ne üretiyor? Kütüphaneler ve kitaplar değil... Sinema salonları değil... Tiyatro sahneleri değil... Müzeler değil... Sadece televizyondaki diziler üretiyor... Bu, bir ülkenin yeryüzünde iz bırakmadan topluca zihinsel bir buharlaşma, beyinsel bir kayboluş sürecinden geçmesi anlamına geliyor. Ben televizyonların yerinde olsam, bu tabloya bakarak "bilgi yarışması" değil "en cahil" yarışması yaparım. Muhakkak ki diğer diziler kadar ilgi toplayacaktır...
*** Peki ne yapacağız? Neler yapılabilir? Türkiye'nin varoşlarda üreyen lumpen kültürden kurtulması kolay değil... Seksen bir yıllık cumhuriyet en büyük hezimeti, yaratıcı insan yetiştirmek yerine devlet memuru yetiştirmeyi amaçladığı eğitim alanında yaşadı. Türkiye'ye çok derin, köklü ve tavizsiz bir "kültür devrimi" gerekiyor... Bu, AB sürecinin temel hedeflerinden biri olmalı. Türkiye gelecek on yıl içinde az üretmekten, zenginleşmemekten, adil olmayan paylaşımdan, hayata sadece hareketsizlikten bakan kırsallıktan kurtulurken bunun eşgüdümlü dinamiği olarak da kültür seferberliğini başlatmalı... Bu, üretim biçimimizi değiştirdiğimiz bugünkü süreçte bir hedef olarak ortaya konursa yapay bir vodvil olmaktan çıkar, tohumsal değişim sürecinin ruhunu oluşturur...
*** Türk Milli Eğitimi'nin temel yasası ve onun ruhu değişmedikçe, kültür devriminin gerçekleşme olanağı yok elbet. "Bir Türk'ün dünyaya bedel olduğunu" eğitim felsefesinin özü yapmaktan vazgeçmezsek yarın "Altı Türk'e bir kitap" da düşmez... Çocuklarımıza kendilerinin insanlık aleminin bir parçası olduğunu, kendi konumunu insanlık aleminin gittiği yöne bakarak tayin etmesi gerektiğini öğretmedikçe, o kendine bu büyük insanlık macerasının içinde değil mafya dizilerinde yer aramaya devam edecek... Çağımız, milletçiliğin öldüğü evrenselliğin iyice ortaya çıktığı bir çağ... Evrensellik insanlık birikimi demek... Onlar da kitaplarda, tiyatrolarda, sinemalarda, müzelerde akıyor... Kültür devriminin bir tek amacı olmalı bence: Türklerin de insanlığın bir parçası olduğunu çocuklarımıza anımsatmak ve anlatmak... Edebiyatın, tarihin, müziğin de televizyon kadar eğlenceli ve çekici olduğunu göstermek.
|