|
|
Asabiyim doğuştan, nem kaparım bir bakıştan!
Böyle bir tesadüf olabilir mi yahu? Sen yıllarca bütün travmaları tek başına atlatmakta ısrar et, etrafındaki insanların "Valla Öncelcim istersen bir psikiyatriste git, gözlerin ayıptır söylemesi biraz deli deli bakıyor" önerilerini şiddetle reddet, "Ben kendi kendimi iyi ederim, kedi gibi kendi yaralarımı yalar, iyileştiririm" de. Yıllar sonra inadı bırakıp otur bir doktorun karşısına ve ilk olarak şöyle bir cümle kur, "Aman doktor, kurtar beni bu yerli yersiz kabaran öfke nöbetlerinden" diye yalvar. Sonra da akşamına eve giderken uğradığın DVD'ciden (!) aldığın film, "öfke kontrolü terapisindeki" bir adamın başından geçenleri anlatsın. Filmi izlerken çok eğlendim. Daha birkaç saat önce doktorla neredeyse, filmdeki aynı cümleleri kurmuşuz karşılıklı.
Gerçi o sırada dünya başıma yıkılmış da altında kalmışım gibi bir halim vardı ve doğrusu ya, aramızdaki dramatik diyalog sırasında hiç de gülüşmüyorduk, o ayrı. Ama beyaz perdede doktor rolündeki Jack Nicholson'la hastası Adam Sandler'i izlerken, aslında geçirdiğim dönemin hiç de gözümde büyüttüğüm gibi, dünyanın dibini gördüğüm bir durum olmadığını da anlamış oldum. Yazının sonu gelirken size hemen Jack Nicholson'ın filmde söylediği ve beynime altın şilt üzerine kazıyıp astığım cümlesini size de aktarmak istiyorum: Öfke, kendinizi kaybederek kaybedebileceğiniz bir şey değildir. Harbiden de öyledir!
|