Alaçatı'nın Dar Sokakları
Bir yandan turizmi bir yandan tarım ürünleri canlanan Alaçatı'da hayat var
İçimde inanılmaz bir merakla, çocuklarla Kuşadası'nda yaptığım tatili kırıp 2 günlüğüne Alaçatı'ya geldim. Anlatıldığı gibi İstanbul sosyetesinin üşüştüğü "trendy" bir tatil yeri mi, yoksa İtalyan usulü bir tarım turizmi yaratmaya açık bir köy mü? Kapadokya'da kendine bir butik otel açmakla meşgul arkadaşım Eren'le yollara düşüyoruz. Otelimiz de yok. Dergilerde okuduğumuz, sağdan soldan duyduğumuz üzere ismi büyük mekanlara bakıyoruz. Kiminde yer yok. Ancak bizim aradığımız belki de Bali'den gelen mobilyalarla döşenmiş büyük, lüks odalar değil. Az çok dünyayı gezmişliğimiz var, şöyle temiz bir köy evi bize dünyanın en lüks otelinden daha çok keyif verir.
Alaçatı Oteli'nin müdiresi Ebru Hanım bizi bir pansiyona yönlendiriyor, yerimizi de ayırtıyor. Taş ev ve yapılmayı bekleyen yıkıntıların arasından yürüdüğümüzde şirin bir köy evine ulaşıyoruz. Adı Ümit Ev Otel. Şansın yüzümüze güldüğü bir gün. Tam istediğimiz gibi bir yer. Hani şu uzak diyarlarda resimlerde görüp "ne güzel ev" dediğimiz cinsten. Küçük bir avludan girip ikinci kattaki odamıza çıktığımızda da beyaz ve açık mavinin (bana göre biraz leylak rengine çalıyor) dinginliği bizi sarıyor. Aslında 3 odalı, 6 kişilik bir pansiyon. Bol ışıklı, bembeyaz, pırıl pırıl, tertemiz bir yer. Divan-yatakların beyaz fırfırları beni biraz da çocukluğuma taşıyor. Fiyatlarda buraya göre ehven. Adam başı kahvaltı dahil 50 milyon. Eğer 3-4 kişi giderseniz 120, 6 kişiyseniz 140 milyon. Pansiyonun sahibi Ümit Bey ve Sevda Hanım sizi kendi misafirleri gibi ağırlıyorlar. Sabah kahvaltısında taze yumurta kümeslerinden, domates, biber, salatalık bahçelerinden sofranıza taşınıyor. Dört çeşit zeytin, reçeller, taze koparılmış incir bu sabah kahvaltısını eşsiz kılan öğeler. Şimdi bir düşünün böyle bir evde, bahçede yaptığınız kahvaltının tadını. Aynı tadı Portekiz'de Pausadalar'da aldığımı hatırlıyorum. Tuhaf gelebilir, ama aslında beni Alaçatı'ya yönlendiren bir İtalyan.
Unicredito'nun danışmalarından. Burada kendisine bir ev aldı. Giuseppe şimdi de pek çok İtalyan arkadaşını burada ev almaya ikna etmeye çalışıyor. Akşam yemeğini Agrilia'da yiyoruz. Yemekten önce tattığımız sakız likörü de eşsiz bir şey. Kapadokya'da da bir tango salonu kurmak isteyen arkadaşımım tango merakı nedeniyle Agrilia'yı seçiyoruz. Portekiz'de Coimbra'da gördüğüm antik bir kafeye benziyor. Agrilia'da cumartesi akşamları tango yapılıyor. Damak tadımıza uygun spagetti agrilia ve bir kadeh şarapla keyfimiz yerine geliyor. Eren'le Roma'da beraber gittiğimiz tango kurslarını anıp, matrak yaparken Agrilia'yı işleten Melih Bey yanımıza geliyor. Tango üzerine sohbet Melih Bey'in mutfaktan çağrılmasına kadar sürüyor. Eren'le taş evleri gezip görmenin, yiyip içmenin yanı sıra en sevdiğimiz ikinci faaliyet de incik boncuk almak. Bu konuda birbirimizi engellemek yerine destek olmamız da motivasyonumuzu artırıyor. Ben mavinin her tonuna konsantre olurken Eren, pembe ve turuncuları silip süpürüyor. Alaçatı'da evini yeni restore etmiş bir arkadaşımıza kahveye gidiyoruz. İnanılmaz bir biçimde her güzel taşın altından Zeynep Hanım çıkıyor.
Taş Otel'in sahibi Zeynep Hanım. Urla'da olduğu için görüşemiyoruz. Pek çok kişiye restorasyon konularında yardım etmiş, yol göstermiş. Alaçatı ile ilgili aklımdaki sorulara İbrahim Topal yanıt veriyor. Alaçatı'yı Koruma Derneği'nin Başkanı. Adalardan 1850'lerde bataklığı kurutmaları için getirilen Rum işçilerinin kurduğu köyün yarıda kalan hikayesini devam ettirmek istiyorlar. İbrahim Bey ada insanlarının şarapçılıktan, bağcılık, sakız üretimi, zeytin, zeytin yağı, incir, badem yetiştiriciliğine kadar pek çok işle ilgilendiğini anlatıyor. O zamanlar İtalya'ya gemilerle 13 günde incir taşınırmış. Buraya 1924'te mübadele ile Selanik'ten gelenler ise tütünü getirmişler. Alaçatı'nın 1980 ile 2000 yılları arasında arsa satıcılarının merkezi olduğu belirtiliyor. Bu üretimin olmadığı dönemden sonra bugün yaşananlar ise bu kentin geleceğini belirleyecek. Alaçatı minyatür bir Bodrum da olabilir, İtalya'daki şirin kasabalar gibi tarım turizmini de hedefleyebilir. Alaçatılılar "Bugün ne durumdayız, ne yapabiliriz?" sorusuna yanıt verecek Ege Üniversitesi ile ortak sosyo-ekonomik bir araştırma başlatmışlar.
İbrahim Bey, Alaçatılılar olarak yazlıkçıları değil, daha çok burada yaşamayı hedefleyen insanları tercih ettiklerini belirtiyor. Bir zeytinyağı fabrikası düşlüyorlar mesela, 700 ton zeytin üretecek kapasitede 35 bin zeytin ağaçları var. Elde edilebilecek 130 ton yağ için fabrika yok. Sohbetimizi Sofram Restoranı'nda yapıyoruz. İtalya'daki trattoria'lar gibi bir yer. Zeytinyağlı pazı, biber ve kabak çiçeği dolmaları lezzetli. Kiremitte köfte ve çupura da tadını damakta bırakan yiyeceklerden. Alaçatı'nın ara sokaklarında keşfe devam. Burası sadece varlıklı turistlerin volta attığı bir tatil köyü olmayacak gibi. Alaçatı'nın geleceğini oluşturmaya çalışan çok sayıda değerli insan var. Lavantadan, zeytin yağına, incir üretimine kadar tarımı yeniden canlandırırken turizm yapmak isteyen insanlar da var.
|