| |
|
|
Türkülerin öyküsü de türküler kadar güzel
Allah'tan ya da RTÜK'ten bir mani çıkmazsa Bu Toprağın Sesi türkü yarışması cumartesi gecesi atv ekranına gelecek. 18 genç finalist, 18 muhteşem türküyü yorumlayacak kısmetse. Peki bu kadar geniş bir hazineden nasıl seçildi bu 18 türkü derseniz anlatayım. Arif Sağ üstadın kader torbası dediği torbaya binlerce türkü adı yazıp kondu. Ve her finalist heyecandan titreyen ellerini bu torbaya uzatıp belki de istikballerini belirleyecek türküleri çekmişlerdi torbadan. Yapımcı şirket olan "E-Plus" yetkililerine rica ettim. İlk hafta okunacak türkülerin listesini istedim. Sadece birkaçını söyleyip esas sürprizi bozmayayım. Mesela ünlü "Makaram Sarı Bağlar" türküsü okunacak o gece. Bir diğer kardeşimiz çıkıp "Çökertmeden çıktım da Halil'im" derken bir diğer finalist "Yoğurt koydum dolaba" diye çığıracak türküsünü.
Savrulup gelen Aslında hemen her türkünün bir öyküsü var. Bunlar en az türküler kadar güzel öyküler. Zaman içinde otantik hallerinden acuk sapsa, esnese de yine zengin hayallere savuruyor bizi onlar. Aklıma gençlik yıllarım, Türk Folklor Kurumu'ndaki nazariyat dersleri günlerim geldi. Yücel Paşmakçı, Mustafa Hisarlı, Sadi Yaver Ataman, Ömer Şan, Bilge Şan, Mehmet Özbek, Hasbettin Altınok gibi hocalarımız derslerde hem halk oyunu figürlerinin hem de türkülerin nerelerden, nasıl kaynaklandıklarını anlatırdı bize. Çoğu öyle keyifli öykülerle, olaylarla bezeliydi ki on yıllar geçmiş olsa da hâlâ o anların tazeliğiyle duruyor belleğimde. İzninizle size Yemen türküleriyle ilgili bir potpuri sunmak istiyorum. Bakın bakalım meğer herkesin bildiği okuduğu Yemen türkülerinin ardında meğer ne hikâyeler varmış...
Tarih baba diyor ki: Tarihe meraklı olanlar bilir. Osmanlı Yemeni aldı çünkü Portekizliler özellikle Yemen ve Hindistan'daki Müslümanlarla, kutsal Mekke kentini tehdit ediyorlardı. Yavuz Sultan Selim zamanında fethedilen bu bölgeyi Osmanlı hükümdarları valiler atayarak kontrol altında tuttular. Yemen halkı kabilelerden meydana gelen küçük gruplar halinde yaşayan farklı insanlardan oluşmaktaydı. Çöller ve sarp yokuşlardan oluşan Yemen coğrafyasında özellikle Osmanlı'nın son dönemlerinde yerli halk zaman zaman isyan ederek Osmanlı yönetimine başkaldırdı.
Türküler yakıldı Coğrafi olarak merkeze çok uzak olan bu beldeye isyanları bastırmak için uzun ve zorlu yolculuklarla Anadolu'dan asker sevk edildi. İşte bu uzun ve zorlu yolculuk sonrasında çetin coğrafi şartlarda Yemenli kabilelerle savaşan Osmanlı askerleri için Yemen türküleri yakılmıştır. Yemen taşının, toprağının, kumunun her karışında bir Türk askeri gömülüdür. Suriye vb. Arap ülkelerinden Yemen'e savaşmak için giden askerler şartların zorluğundan savaşmadan geri çekilirler. Bu ülkeler Yemen'e asker göndermeyeceklerini Osmanlı'ya bildirirler. Bu yüzden Yemen'de isyanlar başlayınca Osmanlı Devleti Anadolu'dan asker toplamaya başlar.
Zenginimiz bedel verir Osmanlı zamanında bedelli asker uygulaması vardır. Bedel veremeyenler buna içerleyerek bu uygulamayı da türküye konu yapmışlardır. Yemen yolu çukurdandır/ Karavanam bakırdandır/ Zenginimiz bedel verir/ Askerimiz fakirdendir... Anadolu halkı Yemen'e gidenlerin geri dönmeyeceğini iyi bilir. Seferberlikle birlikte analardan, genç kızlardan ağıtlar da yükselmeye başlar. Kışlanın ardını duman bağladı/ Analar babalar kara bağladı/ Yemen'e gidene herkes ağladı... Bu ağıtların arasından kurbanlık koç gibi süzülen genç yiğitler vatan için ve çarpışmak için gözyaşları ile uğurlanırlar. "Yemen Yemen şanlı Yemen/ Toprakları kanlı Yemen/ Ben Yemen'e dayanamam/ Nazlı yardan ayrılamam" diyen türkü bu yüzden yakılan bir türküdür işte.
Analar ve genç kızlar Anadolu'nun değişik yerlerinden gelen askerlerden oluşan taburlar gemilerle Yemen'e doğru yola çıkarlar. Gitme Yemen'e Yemen'e/ Karışın toza dumana/ Bari mektubunu gönder/ Ananı koyma gümana... Daha gemide iken kayıplar başlar. Uzun müddet bakımsızlığın tesirindeki askerlerin zayıf vücutları deniz yolculuğuna, şiddetli sıcağa karşı gelemez. Güneş vurmasından ve hummadan ölümler görülmeye başlar. Şehit olan askerlerin kaydı düşülürken Anadolu'da da anaların genç kızların yüreğine köz düşer ve ağıtlar yakılmaya devam eder: Tarlalarda biter kamış/ Uzar gider vermez yemiş /Şol Yemen'de can verenler/ Biri Memet biri Memiş...
Sıcak ölümler!.. Hudeybiye Limanı'na gelen gemilerden askerler karaya çıkarlar. Gemiler açıkta bekletilir. Burada kışla olmadığından asker de geceyi dışarıda geçirir. Yorgun vücutları rutubet dolu bir gece beklemektedir. Hudeybiye'den Sana şehrine varmak için yola çıkılır. Bu yol beş günde kat edilir. Aşırı sıcak altında gerçekleşen uzun bir çöl yolculuğu başlar. Asker ağır elbiseleri ile sıcağın altında çölleri geçerken tükenmeye başlar.
Çok kayıp verdik Bir çok kayıplar verilir. Yemenli bir askerin kaleminden dökülen şu satırlar bu acı gerçekleri dile getirir: Ulu Mevlam attı bizi Yemen'e Kaldık hasret güle bülbüle çemene Bura Türk kabri gibi gel bi bak Bir taşına altına girmiş beş ocak...
|