 |  |
  |
|
Şıpın işi ceza kanunu yapılmadı, yapılamaz
Anayasalar en katı (Rigid) kanunlardır. Yani en zor değiştirilebilirler. Parlamenter rejimlerde belirli çoğunluk rakamları gerekir. Federatif modele bağlı demokrasilerde, eyaletlerin parlamentoları da birer birer anayasa değişikliğini oylarlar. Ve bazı modellerde de halkoyu, anayasa değişikliği için şarttır. İşin teorisi bu. Pratiğe gelince durum farklıdır. Bazı yasalar, anayasalardan daha katıdır, daha zor değişir. Örneğin "Medeni Hukuk"u somutlaştıran veya "Ceza Hukuku"nu kodifiye eden yasalar böyledir. Çünkü bunların arkasında, Hamurabi Kanunları'ndan, Roma'nın Oniki Levha Kanunları'na uzanan, Hukuk Felsefesi'ni içeren, binlerce yılın birikimleri vardır. Örneğin Türkiye'nin 1960 sonrası yılları arasında hemen hemen her 10 yılda bir askeri müdahaleler olmuştur. Bu askeri müdahalelerin ikisinde (1960 ve 1980), mevcut anayasalar toptan lağvedilip, yerlerine yenileri yapılmıştır. 12 Mart 1971 müdahalesinde de, ilk iş Anayasa'daki özerklikleri kaldırmak olmuştur. Son veya post-modern askeri müdahalede ise, anayasal demokrasi yok sayılmış ve zorla bir iktidar oluşturulmuştur. Ama hiçbir askeri müdahale, Medeni Kanun'u, Ceza Kanunu'nu, Ticaret Kanunu'nu lağvetmeyi deneyememiştir. Örneğin 12 Eylül Rejimi, "Kıymetli Evrak Hukuku"nu yok sayıp, "Vadeli Çek"i getirmeyi denemiş ve üç gün içinde yapılan hata anlaşılıp, geri dönülmüştür. Neticede "Hukuk", insan dehasının yarattığı en gelişmiş ve çok teknik bir olgudur. Mühendisler hukuku sadece mantık, askerler hukuku sadece düzen kavramlarıyla anlamaya çalışır. Kökten dinciler hukuktan, inançlarının dünya düzeni haline gelmesini beklerler. İdeolojiler, hukuku sadece bir araç olarak görür. Bazılarına göre ise hukuk, sadece ahlaktır. Değişen zamanlar ve farklı rejimler, bütün bu tutkularını kendi yaptıkları anayasalara yerleştirebilirler, yerleştirmişlerdir de. Ama hukukun temel kurumlarına ve kavramlarına, aklı başında ve dünyaya açık hiçbir rejim, çarpıtıcı değişiklikler getirmeyi denememiştir. Türkiye Cumhuriyeti de, bu rejimlerden biridir. Oldukça büyük bir gecikme ile olsa da (Rönesans'dan Tanzimat'a 300 yıl var), Türk toplumu (veya Osmanlılar) 19'uncu yüzyıldan başlayarak, "Aydınlanma Çağı"nın gereklerine uymaya başladı. Şeriat hükümleri ile ters düşmemeye çalışan Mecelle-i Ahkamı Adliye, evrensel hukukun kurumlarını bu topluma taşıdı. Neticede Medeni Kanun, 6'ncı yüzyılda İstanbul'da kodifiye edilen Justinyen Kanunları'nın veya "Corpus İuris Civilis"in, İsviçre üzerinden Türkiye'ye geri taşınması değil midir? Bunca sözden sonra gelmek istediğimiz nokta şu: Bir Meclis komisyonunda birkaç ay çalışılarak ve içine de sözde güncel siyasi çoğunluk eğilimleri katılarak, bir Ceza Kanunu yapılamaz. Hele bu çalışmanın sonunda ortaya çıkan metin, içinde çağcıl hukukun temel kuramlarına aykırı, bireysel ve toplumsal özgürlükleri kısan hükümler bulunduruyorsa, bu hiç olamaz. Bunu darbeciler denemedi. Seçilmiş demokratik ve Avrupa Birliği'ni hedefleyen bir siyasal çoğunluk, bunu asla denemez..
|