|
|
|
|
|
|
Kutuplarda sıcak bir hafta
ARAZİ aracı Volkswagen Toureg'in "Toureg ile dünya etrafında 360 derece" turunun Alaska'daki başlangıç ayağına katıldık. Kutuplara çok yakın olmak bu büyük serüvene katılmak heyecan vericiydi.
*** Arzın merkezine yolculuk: Alaska
İnsan dünyanın buzullarla kaplı Kuzey Kutbu'na doğru yola çıkınca soğuk bir hava, buzlar ve eskimolar bekliyor. Ama ben Alaska'nın en sıcak yazına denk geldim ve hiç buzul görmedim.
Alaska'ya gitmek belki de hayatımın en heyecanlı deneyimlerinden birisi idi. Türkiye'den kalkıp, dünyanın taa öteki ucu sayılabilecek bir bölgeye gitmek ve bir hafta boyunca çadırda yaşayıp gündüzleri de bir Volkswagen Touareg ile yol almayı kabul etmek için önce otomobil ardından da macera fanatiği olmak gerekir. Sanırım her ikisini de bünyemde barındırıyorum. Volkswagen firmasının arazi aracı Touareg için düzenlediği ve tüm dünyayı kat edecek olan "Touareg ile dünya etrafında 360 Derece" turunun başlangıç ayağında hem tek gazeteci idim hem de tek kadın! Üstelik firma yetkililerinin de olayla ilgili fazla bir bilgisi yoktu. Tek bilinen elimde çok uzun uçuş bilgileri içeren bir uçak bileti olduğu idi. Sırtımda uyku tulumum, kamp çantam ve tabii fotoğraf ekipmanlarım ile aktarma dolu bu uçuşa başlarken heyecan dolu idim. Uçuşun ilk ayağı İstanbul Hollanda idi. Ardından 12 saat süren Amsterdam- Seattle ayağı başladı. Uçakla Grönland'ın üzerinden geçerken gündüzdü ve hayatımda ilk kez buzulları gördüm. Ne de olsa Alaska'ya gidiyordum ve gelecek hafta boyunca hep böyle buzullarla geçecekti hayatım!
ZAMAN MEKAN KARIŞTI Seattle'da gümrük deneyimi gerçekten bir facia idi. Tüm valizlerim karıştırıldı, hatta laptop'umu bile açtırdılar. Sonra da soluğu Alaska Air kontuarında aldım. Ve bu uzun uçuş maratonunun ardından 5 saat de Anchorage denilen ve Alaska'nın en güney bölgesinde yer alan bu şirin şehire uçtum. Uçaktan inip otelime giden taksiye bindiğimde artık zaman, mekan her şey birbirine karışmıştı. Zaten sürekli saati değiştirmekten saatimde ve bende hal kalmamıştı. Otele girdim ve Almanlar'dan oluşan bu grubun rehberi Matthiaus'un otele henüz giriş yapmadığını öğrendim. Eşyalarımı odama taşıyıp perdeyi sıkıca kapatıp uyumaya başladım. Saat 17.30 idi. Zaten hemen uyuyup rüyalar görmeye başladım. Sonra telefon çaldı. Saat 8.30 idi. Matthias gelmişti ve benimle görüşmek istiyordu. Kalktım pencereyi açtım, sabah olmuştu. Hemen giyindim süslendim ve bir de ne göreyim burası "Geceyarısı Güneşi" bölgesi idi. Yani yazın hiç akşam olmuyordu. Saat ise 8.30 değil 20.30'du. Matthiaus sabaha kadar bekleyebilirdi. Ben yeniden sızdım. Uyandığımda sabah 4'dü ve yine ortalık aydınlıktı. Ama ben de artık yeniden uyuyacak hal kalmamıştı. Sabahı zor ettim. Sabah bir uçuş daha vardı. Bu kez Alaska'da yerleşim olan en kuzey bölgeye gidecektik. 5 otomobil bizi bekliyordu. Yine uzun sayılabilecek ve yaklaşık 3 saat süren uçus sonrası Prodhoe Bay- Dead Horse denilen yere vardık. Havaalanından çıktığımda gerçek bir kültür şoku yaşıyordum. Etrafta sadece 2 bina vardı: Bir petrolcu oteli ve bir posta binası. Hava ciddi soğuktu ama ortalıkta ne kar ne de buz yoktu. Yani hepsi erimişti! Hava puslu idi. Şnorkel adı verilen ve arazi araçlarının derin sulardan geçmesini sağlayan araçların takılı oldu Volkswagen Touareg'lerimiz havaalanı çıkışında bizi bekliyordu. Hiçbir zaiyat vermeden Dead Horse'a varmıştım. Ama asıl yolculuk şimdi başlıyordu. Tüm Alaska'yı diklemesine otomobille geçecektik. Ve geceleri çadırlarda yaşayacaktık. Hemen otomobillere dağıldık. Yolculuğun ilk kilometreleri çok eğlenceli idi. Burası tam 800 mil uzunluğundaki petrol boru hattının da başlangıç noktası. Burada sadece petrolcüler yaşıyor ve çıkarılan petrol tam 800 millik boru hattı ile dağları dereleri aşarak bir liman kenti olan Valdez'e gönderiliyor.
MACERA BİTMEK BİLMİYOR! Bu yaz Alaska tarihinin en kuru ve sıcak yazlarından birisi imiş. Dolayısı ile etrafta hiç buzul filan olmadığı gibi orman yangınları açısından çok yoğun bir mevsim yaşanıyor. Yolculuğumuz boyunca böyle yanmış ormanlara çok rastladık. Otomobillerle çıktığımız ilk an toprak kaplı bir otobanda bulduk kendimizi. O an Alaska'da olmak, yani dünya haritası üzerinde kutuplara çok yakın olmak insana keyif veriyor. Ancak otomobilde geçen 8 saatin ardından insan hiç de böyle düşünmüyor. Akşamüstü kamp yapacağımız alana varıyoruz. Burası bir nehir kenarında küçük ağaççıkların olduğu bir alan. Otomobillerin motorunu kapatınca sadece su sesinin olduğu keyifli bir sessizlik sarıyor ortalığı. Allahtan, eyalet koruma programı kapsamında yol kenarlarında tertemiz tuvaletler var. Ve bunların biri kamp alanımıza çok yakın. Bu açıdan çok şanslıyım. Otomobillerimizi boşaltıyoruz ve çadırlarımızı kurup eşofmanlarımızı geçiriyoruz üstümüze. Allahtan Türk bir ekiple yola çıkmadığım için bulaşık ve yemek işi dönüşümlü olarak yapılıyor. Yemek ve bulaşık bu gece Almanlar'ın işi. Bana tek düşen tabağımdaki bu acayip kamp yemeğini iştahla yiyip, ertesi güne en iyi şekilde hazırlanmak. Akşam yemeğinin ardından bu hiç kararmayan havada uykum gelmese de uyumaya çekilmek zorundayım. Ancak bu yöreye has dev sivri sinekler her yanımı ısırıyor. Gerçekten çok büyükler ve neredeyse plastiği bile delebilecek kadar büyük iğneleri var. Allahtan çadıra giremiyorlar. Kaşına kaşına uyuyorum. Gece boyunca korkunç karışık rüyalar görüyorum. Bunun sebebi yerde uyku tulumunda yatmaya alışık olmayışım herhalde. Sabah oldu diye saat 3.30'da kalkıyorum. Çadırımın önünde ayı izleri görmek beni pek sarsmıyor. Otomobile binip hem fotoğraflar çekiyorum hem de tuvalete küçük bir seyahat yapıyorum. Ancak otomobil basan ayıların görüntüleri hafızamdan bir türlü gitmiyor. Touareg'imin kapılarını sımsıkı kilitliyorum. Tuvalete girebilmem ise yarım saat sürüyor. FBI ajanları gibi tuvaletin dört bir yanını ayılara ve çeşitli böceklere karşı aradım. Her şey yolunda idi. Kamp alanında uyuyan erkeklerin horultuları dört bir yanı sarıyordu. Bu kadar adamın ortasında dağ başında kalınca insanın kadınlığı tutuyor. Daha bir süsleniyor ve boş zamanlarınızı bakım yapmaya ayırıyorsunuz. Ancak kampa geri döndükten sonra yeniden çadıra giremedim. Otomobilde uyumayı tercih ettim. Teorik olarak gün ağardığında ise hemen kampı toplayıp yeniden yola koyulduk. İkinci gün yol daha da güzelleşti. Daha önce Finlandiya'da, Rusya'da gördüğüm bitki örtüsünün aynısı çok daha az el değmiş bir şekilde karşımda idi. Kahvaltıyı biraz geçiştirdik. Öğlen ise Cold Foot adı verilen ve boru hattının inşası sırasında işçilere hizmet veren bir kamp alanına geldik. Burada Amerikan usulu sosislerimizi (Köfte gibi bir şey) ve kızarmış patateslerimizi yiyip yola koyulduk. Ama Alaska o kadar büyük bir yer ki. Bütün gün boyunca manzara neredreyse hiç değişmediği gibi, Önümdeki ve arkamdaki Touareg'ler dışında bir araç da göremedim. Otoban ise toprak olduğundan hem otomobiller hem de biz çokça toz yedik.
Rahsan Gülşan
|
|
|
|
|
|
|
|
|