|
|
|
|
|
Dolmuşun Hikayesi
|
|
1930'lu yılların başında bütün dünyada hüküm süren ekonomik kriz İstanbul'a kadar uzanmış. O zamana kadar taksilere binip dolaşan beyzadeler, işlerine tramvaylarla gitmeye başlamış. Nişantaşı'nda yaşayan bir Musevi vatandaşımız da nasibini almış krizden. O güne kadar, her sabah aynı taksi gelip onu alır, Eminönü'ndeki işyerine götürürmüş. Şoför de, aşçılıktan taksiciliğe geçtiği için Aşçı Halit diye bilinen bir yiğitmiş. Saat 80 kuruş yazarmış o mesafede. Krizden dolayı Musevi vatandaşımız almış Halit'i karşısına. "Görüyorsun halimizi. Artık ayda 25-30 lira vermek ağır geliyor. Sana aynı yere giden dört müşteri daha buldum. Bir yerine beş kişi taşıyacaksın, saat 80 yazıyorsa, biz sana 100 vereceğiz. Razı mısın?" demiş. Halit razı olmakla kalmamış, günün diğer saatlerinde de aynı şekilde çalışmaya başlamış. Böylece günümüzde de devam eden toplumu taşıma şekli "dolmuş" ortaya çıkmış. O yıllarda birtakım yazısız yasaları varmış dolmuşçuluğun. Örneğin, 25 yaşından küçük olanlarla bekarlar dolmuşçu olamazmış. 1960'ların ortalarına kadar Türkiye'de yalnızca ithal otomobiller vardı. Bunların arasında, genişlikleri nedeniyle özellikle Amerikan arabaları dolmuşçuluğa elverişliydi. Bu yüzden dolmuş deyince de, Chevrolet, Impala, Dodge, Plymouth gibi hep o Amerikan arabaları akla geliyor. Yıllarca İstanbullular'ı evinden işine taşıyan klasik Amerikan arabaları 2000'lere geldiğimizde trafikten kaldırıldı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|