|
Yalansız çocuklar ve arkadaşım eşek
|
|
Çocukların yalansız yüzlerine davetim var dostlar... Bu sofra açık, bu sofra sahici. Bal yerine gözlerini, süt yerine düşlerini serdik sofraya çocukların.
Bakın burası Ergani... Diyarbakır'ın Ergani'si yanim ya. Tarihçilere inansan ne olur, inanmasan ne?.. Hiç biri zaten bilmiyor, bilemiyor, yazamıyor ki; hangi tarihte kuruldu bu kent? Gizli saklı oluşu çağlar öncesine özgü değil sadece. Bugün bile kaç kişinin kaçı bilir Ergani nerededir, nasıldır, nicedir hali vakti?.. Sezai Karakoç şiiri dinlemişsinizdir ille ki. Hele de şiir sever kadrolardansanız, onun; "Ben geldim, senden af dilemeye geldim, affa layık olmasam da!" diyen dizelerini ille ki yudumlayıp, kalbinizde depolamışsınızdır hüzün hüzün... İşte bu üstadın mesela doğup da büyüdüğü, serpilip geliştiği bir yerdir Ergani.
ARMAĞANLAR DİZESİ Zaten koca ustanın; "Dicle'yle Fırat Arasında Bir Eski Şehir. Cennet Titremesi. Sarı Güller Çevirmiş Dört Yanını Yabancı Bir Şehir Gibi... Dicle'yle Fırat Arasında İpekten Sedirlerinde Kur'an Okunan, Açık Pencerelerinden Gül Dolan Güneşin Beyaz Köpüklerinde Yanmış, Bir Şehir Bir Eski Kanatlar Ülkesi... Doğunun Açılan Alın yazısı, Yırtılan Kalbimin Çile Çiçeği..." deyişi, bu dizeleri Ergani'ye armağan edişi bu yüzdendir. Bir de şarkıları güzel söyleyen adamlar vardır tanıdık bildik. Yaşar Özel gibi, Emrah gibi mesela. Onlar da oraların evladıdır da onu pek bilmez meraklısı harici. Ya da ipekten halı dokur gibi dize dokuyan bir Naci Gümüş vardır ki; "Acının kederin fukara elbisesiyle gezindiği, Biçilmiş ekin tarlaları seriliyor önüme. Tırmıklardan kaçmış başak taneleri, Harman diplerinde buğday habbeleri, Nafaka kokusuyla manzara manzara, Çerçeveleniyor anılarımda..." diyerek hasret bulutu yaşattığı Ergani'dir işte o...
AKIŞKAN YALNIZLIKLARIN SUYU Dostlarım... Sevdanın zembereğinde kurulu canların diyarında, bir çeşme başıdır beni hülyalara salan. Elimde kımıltısız, mecalsiz bir köhne fotoğraf makinesini, dünyalar kuran bir düş traktörüne dönüştüren güç, o çeşmenin gücüdür işte. Biteviye asıp duruken; akışkan yalnızlığını yöre çocuklarına sebil eden, hayretlik bir hayrat suyu olup, oluk oluk bidonlarına dolan, çocuk evlerine konuk olan bir su pınarıdır o... Görür görmez ne demişim, ne notlar düşmüşüm zaten bak. Demişim ki haddim bile olmadan; " Diyarbakır'ın Ergani'si bura... Daha doğrusu, ilçeye 3-5 kilometre uzakta, şehirlerarası yolun kenarında yakın bir çeşme başı. Özelliği de aha bu çocuklardan mülhem. Hepsi sabi sübyan çağlardaki bu yöre çocukları civar köylerden eşek sırtında gelip, plastik bidonlara su doldurup tekrar dönüyorlar evlerine. Küçümen bedenleri, ara sıra gülüşlerine inat, "büyük iş" yapıyor olmanın da ciddiyeti yansıyor bazen de gözlerine. İnatçı bir merkebin ipini, yularını çeken cılız kolları, çeşme başında çocukluklarının izdüşümü oyunları, tepelerinden beter vuran Ağustos güneşinin sıcaklıklarıyla her günün benzeri bir gün geçirmedeler, seyredin...
|