| |
|
|
Paşa'nın ayakkabısı
Paşam, yaş 88... Nasılsınız? - 88'i nereden çıkarıyorsun? - Geçen gün 87. yaş gününü kutladınız, 88'den gün almaya başladınız. - Kutladım, doğru... Ama yine 87 sayılır... Üstelik nüfus cüzdanıma bakacak olursan, 86. - Sağlığınız? - Görüyorsun, iyiyim... Yılda iki kez Ankara'da, Gülhane'de sağlık kontrolünden geçiyorum.
Garson, salatalarımızı getirince... Evren "benimkini götür, istemiyorum" dedi. "Neden" diye sorduk. Evren: - Ev dışında salata yemiyorum... Bir bakteri var... Ona dikkat ediyorum. Marul, yeşil soğan, maydanoz, roka çok iyi yıkanacak... Ayrıca sirkeli sudan geçirilecek... Dikkat edeceksin. Garson yine sordu: - Ne içersiniz? Paşa "etrafa" baktı. Masalarda "balık" var. Yanında da "rakı." Paşa: - İçkiyi de bıraktım... Ama sen bana bir duble rakı getir... Hepsini bitiremesem bile, ara sıra kadeh kaldırırım. Paşa, otomobilinden inip, sahile yürürken lokantanın bütün müşterileri ayağa kalkıp saygı gösterdiler. Yemekten sonra, çıkışta da. Bu sırada, Paşa'nın "ayakkabıları" dikkatimizi çekti. "Terlik gibi" bir şey. Burnu açık, yanları açık, arkası açık. - Paşam, maşallah Bodrum modasına uymuşsunuz. Evren gülmeye başladı: - Parmağımda sorun var da... Doktor, bunu giymemi söyledi. Ayakkabının resmi tam "birinci sayfalık." Ama "Efendim, bir dakika... Ayakkabınızı gösterin... Öyle poz verin" diyemezdik. Paşa yürürken çekebilirdik. Fakat "kumsalda hem geri geri yürümeyi, hem resim çekmeyi" beceremedik. Veda sahnesi... Herkes otomobiline bindi. Evren "görüyorsun" dedi: - Şoförüm, korumam ve ben... Öyle eskortlar, yol açmalar falan yok... İstemiyorum... Gösteriş gereksiz. Gerçekten de "gösterişsiz şekilde" geldi, geldiği gibi "gösterişsiz biçimde" ayrıldı, evine gitti.
|