|
|
Ölüme hiç yaklaştınız mı?
Bizim sevgili Ahmet Çakar'ın doğum günüydü önceki gün.. Telefonda doğum gününü kutluyorum.. "Benim doğum günüm bugün değil.. Benim doğum günüm 25 Şubat" diyor.. Anlıyorum ne demek istediğini.. "Ben 5 kurşunu yediğim gün, ölüme gittiğim gün ve şans eseri yeniden hayata döndüğüm gün doğdum.." diyor. 6-7 aydır müthiş bir değişim var Ahmet Hoca'da.. Yaşamı değerini yeniden anladı.. Hatta belki de ilk kez anladı.. Çok başka bakıyor artık, hayata, olaylara ve insanlara.. Yaşamanın ne değerli bir şey olduğunu anladı Hoca.. Eşinin, çocuklarının ve başkasına muhtaç olmayacak parasının, ne kadar büyük bir keyif olduğunu kavradı.. Dostoyevski'nin hayatını değiştiren olay da kendi idam sahnesiydi.. Dostoyevski Çar'ın baskı döneminde, arkadaşlarıyla bir sohbet grubu kurmuştu.. Çar'ın adamları tarafından yakalandı.. İdam istemiyle yargılandı.. Mahkemenin sonucunu beklediği gece, hücresinden alındı.. Ölüm kararı yüzüne karşı okundu.. Papaz günah çıkarttı.. Gözleri kapalı olarak bir direğe bağlanıp müfreze karşısına geçirildi.. "Ateş" emrini beklerken gerçek kararı bildirdiler kendisine.. Aslında mahkeme 8 yıl hapis vermiş, çar bunu 4 yıla indirmişti, ama ona ders olsun diye "idam" gösterisi düzenlenmişti.. Böylece, "Ölüm"le tanıştı Dostoyevski.. Oysa bu sefil oyunda asıl keşfettiği şey "yaşam"dı.. Stefan Zweig'a göre, Dostoyevski'nin yaralı parmaklarından zincirleri çıkardıkları zaman sağlığı bozulmuş, ünü uçup gitmişti.. Ama kırık dökük bedeninden her zamankinden daha parlak fışkıran bir şey vardı: "Yaşama sevinci" Durumu en iyi anlatan tümce Nietszche'nindir: " Yaşamı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar" (Bütün Dünya Dergisi Nisan 2004) Bir ipucu veriyim size, "Ahmet Çakar, ölümden önceki Ahmet Çakar olmayacak bir daha..
|