|
|
Carew ve Juanfran'la Boğaz'da bir akşam yemeği..
Önceki gece Sevgili Erdoğan Demirören'in Anadoluhisarı'nda, Dolmabahçe Sarayı'nı daha doğrusu Buckhingam Sarayı'nı andıran muhteşem yalısındayız.. Boğazın lacivert gecesinde, çimlerin üzerine kurulan yuvarlak masalarda Beşiktaş'ın Başkanı, Yönetim Kurulu üyeleri, Teknik Direktörü, futbolcuları ve eşleri var.. Juanfran İstanbul'a geleli iki gün oluyor.. Yemekte sohbet ederken önce kolundaki kartal dövmesini gösteriyor bana.. Sonra ayağa kalkıyor, kotundaki 3 ayrı kartal amblemini görüyorum.. Ayrıca bir de montum var diyor.. Onda da kartal amblemi var.. Beşiktaş'a gelmeye karar verdiğinde bu kartal dövmelerini yaptırmış, amblemlerini takmış diye düşünüyor herkes.. Oysa öyle değil.. "Benim.." diyor "çocukluğumdan beri en sevdiğim hayvan kartaldır.. Kartal kendi kendine yeten, müthiş ihtişamlı ve asil bir hayvan.. Onun için her tarafım kartal dolu.. Kız kardeşi ve erkek kardeşi ile İstanbul'a geliyor.. İki kardeşi onun için iki gündür ev bakıyorlar.. Sessiz, sempatik, hani bebek yüzlü derler ya tıpkı öyle bir çocuk.. "Oynadığım hiçbir takımda başarısız olmadım" diyor, "Beşiktaş'ta da olmayacağım.." O ara Carew geliyor masaya oturuyor.. 1.92 boyunda sırım gibi bir delikanlı Carew.. Onunla ilk günden bu yana görüştüğümden samimiyetimiz iyice fazla.. Her gördüğümde İstanbul'a daha alışmış olduğunu fark ediyorum.. Espriler yapıyor, şakalaşıyor, gülüyor, güldürüyor.. İstanbul'da yemekleri çok sevmiş.. Kaymaklı tatlıları öneriyor Juanfran'a.. O an öğreniyorum İspanya'da rakip takımlarda oynarken biri forvette biri savunmada çok didişirlermiş.. Şimdi İstanbul'da ikisi çok iyi arkadaş.. Ve Cordoba.. Geliyor, anlatıyor anlatıyor anlatıyor.. "Geçen sezon, takımı kurtarmam lazımdı.. Kurtaramadım.. Hayatımda hiçbir sezon maç başına ortalama 1 golden fazla yememiştim.. Geçen yıl maç başına yediğim gol sayısı 1.8'e çıktı.." O maçlar geçen sezonda kalmıştı.. Şimdi yepyeni bir sezonun başındaydık.. Onun için kapatmak istiyorum konuyu.. "Geçen yıl bütün takım bir anda düştü.." diyorum.. "Evet.." diyor, "Ama ben büyük kurtarışlar yapsaydım.. Takım toparlanır ve maçları alırdı.. Ben yapamadım o kurtarışları.." Boğaz'ın lacivert sularının, yeşille birleştiği müthiş bir Boğaz gecesinde, Anadoluhisarı'ndaki muhteşem yalının her tarafından siyah ve beyaz fışkırıyor.. Eminim, çok benzeri görüntüler, Boğaz'ın başka köşelerinde sarı lacivertle ve sarı kırmızıyla yaşanıyor.. Başka kentlerde de başka renklerle.. Futbol bir başka albeni sunuyor hayata.. Futbolla hayat bir başka güzel oluyor.. "Adam maça gidiyor.. Aldığı bilet tribünün en uzak köşesinde.. Yerine oturuyor, birinci devreyi güç bela seyrediyor.. O arada, ön tarafta tam ortada bir koltuğun boş olduğunu fark ediyor.. Devre arasında sıralar arasından geçip o boş koltuğa ulaşıyor.. Yan koltukta oturan adama soruyor: - Burası boş mu?.. - "Boş..." diyor adam.. - Nasıl oluyor bu tıklım tıklım dolu statta bu yer boş kalmış?.. - "Orası benim eşimin yeri" diyor yandaki adam, "Aylar önce kombine almıştık. Ama eşim vefat etti.." - Çok üzüldüm.. Ama dost ve akrabalarınızdan birine neden vermediniz bileti? - Çünkü onların hepsi şu anda karımın cenazesinde.."
|