| |
|
|
Benim Ordinaryüslerimin sonuncusu da Dönmezer'di
Son "Ordinaryüs" Sulhi Dönmezer, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde, benim de Ceza Hukuku hocamdı. O ve Sahir Erman, bizim kuşağın ceza hukuku denilince, akla ilk gelen yıldızlarıydı. O zaman rahmetli olan Tahir Taner ise efsane ismiydi Ceza'nın. Bir de Naci Şensoy vardı. Ama onu hocalığı ile değil, 1960'lardaki dekanlığı ile daha çok bilirdik. Aslında bizim hocalarımızın çoğu ordinaryüstü. İlk tanıdığım ordinaryüs, Ali Fuat Başgil'di. Anayasa Hukukunu o kadar güzel ve akıcı biçimde anlatırdı ki, o ders verdiği zaman, büyük anfi dolardı. Ali Fuat Başgil, kürsünün arkasındaki kapıdan anfiye girmeden önce, asistanı (sonra doçenti) olan Orhan Aldıkaçtı, elinde, üzerinden dumanları tüten bir kap sıcak suyla gelirdi. Başgil Hoca'nın sesi hep kısıktı ve konuşurken hep bu sıcak suyu yudumlardı. Orhan Aldıkaçtı elinde bir çanak sıcak suyla kürsüye gelince, bizler alkış tutar ve "Başgil'in traş suyu geldi" diye laf atardık. Bir diğer önemli ordinaryüs, Sıdık Sami Onar'dı. İdare Hukuku'nun büyük üstadı olarak kabul edilirdi. Onun çok kalın İdare Hukuku kitabı, Recai Galip Okandan'ın Amme Hukuku kitabından sonra en fazla göz korkutan kitaptı. Hukuk'a girdikten sonra iki yeni öğrenci, kantindeki masaya Amme Hukuku kitaplarını koymuşlar. "Biz bunu nasıl okuyup, içindekileri ezberleyeceğiz" diye kara kara düşünüyorlarmış. Fakültenin yıllanmış, ordinaryüs öğrencisi Şükrü Bey yanlarına gelmiş. Amme Hukukunun sayfalarını çevirip, bağırmış yeni öğrencilere: - Çıkın gidin buradan. Bakın işte. Bu kitapta ne resim, ne çizelge var. Her sayfası yazı dolu. Durmayın, kaçın. Hatırlarsınız. Lisede ders çalışılacak kitaplardaki bölümlerin sayfalarını sayarken, "Bu sayfa resimli, bu sayfa çizelgeli" diye, sayfa sayısında tenzilat yapıp, moralimizi düzeltirdik. Şükrü Bey de onu hatırlatmış yeni öğrencilere. İdare Hukuku'nda Sıdık Sami Onar'dan başka Ragıp Sarıca, Lütfü Duran gibi çok değerli isimler de vardı. Ama Onar sadece hukukun değil, siyasetin de yıldızıydı. Demokrat Parti iktidarına karşı direnen üniversitenin rektörüydü çünkü. 28 Nisan sabahı polis tarafından tartaklanmış, yere düşüp alnında yara açılmıştı. Rektörlük binasına döndüğünde, alnında bir yara bandı vardı. İçeri girdiğinde, daha önce atılan gaz bombalarından ötürü gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Küçücük, çok kısa boylu bir adamdı. Onu koluna girip ben çıkarmıştım binadan. Sürekli "Bunlar nasıl böyle yaparlar" diye aynı cümleyi tekrarlıyordu. Hep hatırladığım bir diğer ordinaryüs de Hıfzı Veldet Velidedoğlu'ydu fakültede... Unutulmayan Medenici ve Romacı Schwartz'dan sonra Medeni Hukuk'un yıldızı o olmuştu. Örneğin Aile Hukuku'nda, nişanlılığı, evliliği ve bunların sorumluluklarını, sonuçlarını öyle çarpıcı örneklerle anlatırdı ki, o ders verirken diğer fakültelerdeki birbirlerine aşık genç çiftler de gelip dinlerdi. Bazen biz Hukuklular azınlıkta kalırdık anfide. Hıfzı Veldet Hoca ile, Cumhuriyet'te çalıştığım dönemde çok yakın oldum. 12 Mart 1971 askeri müdahalesi ertesindeki "Balyoz Harekatı" ile Cumhuriyet kapatılmış, solcu yazar ve aydınlar tutuklanmıştı. Velidedeoğlu, Nadir Nadi'ye geçmiş olsun ziyaretine geldi. Ben de yanlarında oturdum. Velidedeoğlu, "Nadir Bey, bunlar galiba Atatürkçü değil" deyince, Nadir Bey de "Evet, benim de içimde böyle bir kuşku var" diye cevap vermişti. Devletler Hukukunun ordinaryüsü Charles Crozzat'dı. Dersini Fransızca anlatır, asistanı Türkçe'ye çevirirdi. Ama Crozzat bir cümle söyleyince, bunun çevirisi bir ders tutardı. Aslında ben bugün, son ordinaryüs Sulhi Dönmezer'i anlatacaktım. Ama galiba Maksim Gorki'ye özenip "Benim Üniversitelerim"i yazmayı denedim. Dönmezer Hoca ile de okul sonrasında dost olduk. En fazla da İstanbul'daki Kültür Bakanlığı Türk Müziği Klasik Korosu konserlerinde, her Pazar buluşurduk. En son Meragi'nin "Kar-ı Muhteşemi"ni dinledikten sonra, bana "Bu karın yapısı nedir, anlatsana Barlas" demişti yanımdaki koltuktan eğilip. Sulhi Dönmezer'e rahmet, ailesine, öğrencilerine ve hukukçulara başsağlığı diliyorum.
|