Erken seçimin konuşulduğu ülkede reel faiz düşer mi?
Güngör Uras, Dünya'da dış kaynak girişlerinin ekonomiyi kısa sürede büyüttüğünü ama ardından ülkeden çıkışıyla da dibe vurdurduğunu belirtirken, Milliyet'te "Enflasyon hedefi yüzde 11, Hazine yüzde 26 faizle borçlanıyor" diye yazdı. Güngör Uras faizin yüksekliğinden yakınırken yalnız değil. Nisan başında yüzde 10 düzeyine kadar inen reel faizlerin yüzde 15'e yükselmesinden sonra, ABD'nin faiz artışının mali piyasalarda yarattığı stres azalmasına bağlı olarak Türkiye'de faizlerde düşüş bekleniyor. Ancak koşullar nisan öncesine göre değişti artık.
Dış etken Sadece Türkiye'de değil, diğer gelişmekte olan ülkelerde de faizler yükseldi ve yüksek seyirlerini koruyor. Bu durum, Türkiye'de faiz düşüşünün önünde önemli bir engel. Çünkü, Türkiye'de reel faiz düşse Hazine kağıtlarındaki yabancı parası ülkeden çıkacak ve daha yüksek getiri sağlayan memleketlere yönelecek. Beş milyar doları aşan yabancı portföyünün ülkeden çıkarken yaratacağı yıkım ortada. Çıkışla birlikte zaten faizler yükseliyor. Yükselen faizler eğer çıkışın önünü kesmeye yetmezse bu kez ekonominin daralmasına kadar varıyor iş. Üstelik bankalar faizde şok artışı yeni yaşamış. Sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesinde olduğu gibi, faiz indirimine ihtiyatlı yaklaşıyorlar. Zaten Hazine de, hedeflediğinden daha fazla borçlanarak kendisini sağlama aldı. Hazine'nin Merkez Bankası'nda tuttuğu para asgari üç katrilyonu buluyor. Çünkü ABD faiz artırımı başladı ama bitmedi, devamı gelecek.
Ekimde olay yığılması Hafta başından itibaren "Yıl ortasında ekonomide durum" yazılarının sonuncusu bu yazı. Dün de belirttik ki, yeni programın kesinleşmesi, 2004 yılı bütçesi ve üç yıllık bütçe programı ile çakışıyor. Bu çakışma aynı zamanda AB'nin Türkiye'ye müzakere tarihi verip vermeyeceğinin rengini belli edecek Türkiye İlerleme Raporu'nun yayımlanacağı 6 Ekim civarına denk geliyor. AB'nin tarih vereceğinin netlik kazanmasıyla ekonominin ihtiyaç duyduğu dış kaynak girişi daha çok AB'den geleceği için, hükümet IMF ile gevşek bir programla yola devam etmeyi tercih edebilir. Bu nedenle piyasaları çok olumlu etkileyecek, faizi düşürecek olan IMF ile ilişkilerinin yeni bir stand-by çerçevesinde sürdürüleceğinin açıklanmasını hükümetin geciktirdiğini ima etmiştim.
Yeni olay erken seçim Bu senaryonun devamında 2005 yılında erken seçime bile gidilebilir. Çünkü iktidar partisi en avantajlı konumda olacak. AB'den tarih almış, 30 yıllık yüksek enflasyonu tek haneli rakamlara indirmiş, ekonomide bir büyük krizin ardından rekor büyümeyi gerçekleştirmiş olarak performans grafiğinin doruğuna çıkacak. Muhalefet ise henüz toparlanamamış, alternatif politikalar ortaya koyamamış olacak. Bu avantajlar dikkate alınınca siyasi kulislerde dillendirilen erken seçim senaryosuna prim verenlerin oranı artıyor. Belki bu senaryo yalanlanacak, ama IMF ile mevcut programın devamı kesinleştirmezse, seçim mali piyasaların aklının bir köşesinde hep kalacak. Seçimin ekonomiye getireceği yük dikkate alınacak. İşte ekim tarihli bir belirsizlik kaynağı daha.
Hangi koşulda düşer? Üstelik büyümede ve sanayi üretiminde rekorlar kırılıyor. İç talep canlandı. Talep artışı iyi de, bunun enflasyon ve cari açık boyutu var. Çekirdek enflasyon ve toptan fiyatlardaki artışların önümüzdeki aylarda tüketici fiyatlarını yukarı çekmesi bekleniyor. Borç stoku hâlâ yüksek, yapısal önlemler alınmamış ve uluslararası hava değişmişken, faizlerin düşmesi zor. Düşşe bile yükselir. Faizler yapısal önlemlerde, IMF ile programda, AB'den takvim alınmasında adımlar atıldıkça düşecektir. Bunun için hükümetin ekim ayındaki olay yığılmasını dağıtması, bazılarını öne çekmesi gerekebilir. Aksi taktirde faiz düşüşü beklerken yeniden faiz artışı ile karşı karşıya kalabiliriz.
Sonuç "Rüzgârın nasıl estiği fark etmez. Farkı yaratan yelkenleri nasıl açtığınızdır" Vera Peiffer
|