|
|
Yerliler ava giderken avlanıyor
Dün İstanbul Borsası'nın kaymağını asıl yabancı yatırımcıların yediğini yazmıştık. Fiyatlar düşükken alıp bekleyen, yükseldiğinde satmasını bilen yabancı yatırımcıların karşısında yerliler kaybediyor. Piyasanın yaklaşık yarısı yabancıların elinde. Yeni IMF programı ve AB beklentisi ile canlılık dönemine yaklaşılması, yabancıların alımlarını yapmış olmaları nedeniyle yerli-yabancı arasındaki bu oyunda bir taraf hazır ve avantajlı. Bu oyunda genellikle yerlilerin kayıplı, yabancıların kazançlı tarafta olmalarının belli başlı bazı nedenleri var.
Kısa vadecilik Yerliler borsaya büyük oranda kısa vadeli anlayışla giriyor ve kısa vadeli kar peşinde koşuyorlar. Son halka açılmaların kötü gitmesinde bu kısa vadeci yaklaşım da etkiliydi. Halka açılmalar geçmişte prim yapıyordu, şimdi de yapar, nasıl olsa fiyatı da destekleyecekler anlayışı artık ters tepti. Ancak Türkiye'de her işte, her konuda vadeler kısa. Bu da büyük ölçüde son 30 yılda sürekli yüksek enflasyonla, yüksek ekonomik risklerle yaşamış olmaktan kaynaklanıyor. Bir kaç ayda parayı vuralım, çıkalım yaklaşımı yerlilerin borsadaki en büyük handikapı. Bitişikteki tabloda da var. Yabancılar ellerindeki hisse senetlerini yılda yaklaşık üç kez çevirirken, yerlilerin katılmasıyla bu oran 8-9'a çıkıyor. Yerlilerin ayrıca bir istatistiği yok. Ama yabancı oranının 3 olduğu dikkate alınırsa yerlilerin piyasanın genelinin epey üzerinde olduğu kesin.
Trene sonradan binmek Yerli kişisel yatırımcılarda genelde gözlenen bir başka davranış biçimi, trene iyice hareketlendikten sonra binmek. Önümüz açılsın, ortalığı iyice görelim, kar garanti olsun yaklaşımı yatay veya düşen bir piyasada yerlilerin alımını engelliyor. Piyasa yükselmeye başladğında veya yükselişinin son aşamalarında yerli yatırımcı geliyor. Belki bundan da kötüsü trenden inmeyi bilmemek. Karı ve zararı bir aşamada kesmemek.
Tüyoyla hareket Şirket, sektör, ekonominin geneline yönelik analiz ve bilgiye yerli kişisel yatırımcı yabancı kadar değer vermiyor. Bilgiye para vermek istemiyorlar. Hatta en düşük komisyonla çalışan aracı kurumlara gidiyorlar. Yerli yatırımcıların tüyoyla dekikoduyla hareket ettiği sık sık konuşulur ve yazılır. Hatta büyük oyuncuların peşinden gidenler, yani sahipli kağıtlara yatırım yapanlar, başkalarının gölgesinden yararlanmak isteyenler var. Yabancılar ise alımlarını büyük oranda analize, araştırmaya, ekonomik temellere dayandırıyor.
Hep yükselir yaklaşımı Ekonomik analize önem verilmeyince, piyasa psikolojisi ile hareket edilince genellikle yerli yatırımcılar işi tadında bırakamıyorlar. Piyasa hep yükselecek, yükseliş durmayacak, düşüş olsa bile en son aşamada satıp kurtulma anlayışı hakim. Fiyat/kazanç oranlarınının nerelere geldiğini 2000 yılında olduğu gibi unutuyorlar. Kâr realizasyonuna gitmeyi akıllarına getirmiyorlar. Yani yerli kişisel yatırımcılar trene sonradan bindikleri gibi, inmede de geç kalıyor. Alırken kârdan kayıp, satarken zararı büyütme gibi çift taraflı kayba uğrayabiliyorlar.
Yabancıların avantajı Genellikle yatırım fonlarından oluşan yabancılar dünya piyasalarındaki gelişmeleri izlemede avantajlı. Satışa başladıklarında büyük grup olmalarının etkisiyle zaten fiyat hareketini başlatmış oluyorlar. Yerliler doğal olarak geç kalıyor. Buna karşı yerlilerin yapabileceği bir şey yok. Ancak vadeyi uzatmada, tüyo ve manipülasyon gruplarının peşinden gitme yerine ekonomik analizlere dayanan, vurgun amaçlı değil daha uzun vadeli yatırım yapmada, daha makul kazançlara razı olmada yerli kişisel yatırımcıların yapacakları çok şey var. Yatırımcı kültürünün oluşmasında Türkiye sermaye piyasası sisteminin temeli olarak alınan aracı kuruluşların da önemli payı olmalı.
Sonuç: "Ekin biçe biçe deste olur, insan gide gide usta olur" Türk Atasözü
|