AB'nin orantılı kuvvet kullanımı
Ankara uzun süredir Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye müzakere tarihi verirken, bir şart ileri sürüp sürmeyeceğini tartışıyor. Tartışmanın nedeni; AB'nin, Aralık Zirvesi'nde Türkiye ile müzakerelerin başlaması için bir tarih vereceği, ancak bu tarihe kadar da Türkiye'nin bir tarama sürecinden geçirilmek isteneceği yönündeki haberler. Nitekim, Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'in, "şartlı müzakere kararı çıkabilir" sözleri de gelen bu haberleri teyit ediyor. Örneğin, 2005 sonbaharı için Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesi, bu süre içinde de AB'nin ortaya koyacağı bazı siyasi taleplerin yerine getirilmesinin beklenmesi. Bunun başında, bir süre önce AB dönem başkanı Hollanda hükümeti içinden de dillendirilen ve "toplumsal barış" adı altında ortaya konulmaya çalışılan "genel af" geliyor. Kopenhag kriterleri kapsamının dışında yer alan dini özgürlükler, azınlıkların kültürel hakları, hatta Ermenistan sınır kapısının açılması dahi bunlara eklenebilir. "Bir tarih verelim, Türkiye bunları yapabiliyor mu, gördükten sonra müzakereyi başlatalım" görüşü son dönemde yaygın bir şekilde başkente ulaşıyor.
Pollyannacılık yok Oysa, AB üyesi 25 ülkeye tek tek bakıldığında böyle şart isteyen kimseye rastlanmıyor. Başbakan'ın dün resmi ziyarette bulunduğu Fransa'dan dahi son dönemde bu yönde bir açıklama gelmiş değil. Zaten Fransa da şu sıralar, Türkiye'deki uçak ve savunma sanayi ihaleleri ile uğraşmayı tercih ediyor. Ancak, Aralık Zirvesi'nde 25 üye ülke bir araya geldiğinde de ne olacağını bugünden kimse kestiremiyor. Her ay düzenli olarak gerçekleşen AB'ye uyuma ilişkin çalışmaların ele alındığı Reform İzleme Grubu'nun (RİG) dünkü toplantısında da bu durum masaya yatırılıyor. Toplantı sonrasında Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün de vurguladığı gibi, iki konu haricinde Türkiye'nin AB sürecinde taahhütlerini yerine getirdiği sonucuna varılıyor. Bu iki konu ise Meclis'te Komisyondan geçip Genel Kurul'a gelen Türk Ceza Kanunu ve Vakıflar Yasası... Ötesinde çok fazla bir eksikliğin kalmadığı görüşü RİG'e de hakim oluyor. Bu açıdan şimdiden söylemek gerekir ki; AB müzakere tarihi verirken, şartlar ileri sürmeye kalkarsa Ankara'da kimse Pollyannacılık oynama niyetinde değil.
Orantılı kuvvet Ankara, bununla birlikte ekim ayının başında yayınlanacak AB İlerleme Raporu'nda Türkiye hakkında olumsuz bir durumla karşılaşılmaması için de uygulamaya yönelik bazı adımlar atmada kararlı. RİG'de de kararlaştırıldığı gibi, gelecek günlerde iki genelge yayınlanacak. Bu genelgelerden biri, NATO Zirvesi sırasında, polisin yakaladığı göstericinin gözüne biber gazı sıkmasına benzer olayların önüne geçilmesine yönelik. Ancak, genelge sadece bu aşamada kalmayacak. Güvenlik güçleri, toplumsal gösterilen sırasında karşı tarafın kullandığı güçle orantılı kuvvet kullanma hakkına sahip olacak. Yani karşı taraftan molotof kokteyli atmadan polisin göz yaşartıcı bomba göndermesi söz konusu olmayacak. Veya yakaladığı ve savunmasız bıraktığı bir kişiyi, yere yatırıp dakikalarca tekmeleyip coplama dönemi kapanacak. Karşısındaki eylemci, hangi gücü kullanıyorsa, onunla orantılı bir kuvvet kullanımı söz konusu olabilecek. Üzerinde durulan bir diğer konu ise dini haklarla ilgili. Ankara'daki AB büyükelçilerinin "din özgürlüğü" konusunda hazırlayacakları raporda yer alabilecek olumsuzlukların önü kesilmeye çalışılıyor. Bununla ilgili olarak da bir genelgenin çıkarılması hedefleniyor. Genelgenin çıkarılmasındaki amaç, vakıflar ve cemaatlere ilişkin kanuni düzenlemeler bu döneme yetişmediği için ön alma niteliğinde. Ankara bir yandan uyum konusunda gayret gösterirken, AB içinden gelen "şartlı müzakere" yönündeki sözlerin, atılan adımları şu aşamada fazla şaşırtmasa da bir burukluk yarattığı da görülüyor.
|