"Demiryolu komünist işi..."
ANKARA-İstanbul otobanı yeni yapılıyordu. Merhum Turgut Özal, dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Altınsoy ile birlikte otobanın yapımını incelemeye gitmişti. Peşinde de biz gazeteciler. Yapımı süren bir viyadüğün üzerinde makam otomobilini durdurdu ve biz gazetecilere demecini vermeye başladı. Özetle şunları söylüyordu: "Türkiye zamanımızda çağ atlıyor. Edirne'den otobana gireceksiniz, aynı hızla Adana'dan, Van'dan çıkacaksınız..." Hız merakı bilinen Özal, kendi kullandığı makam otomobili ile gelmişti. Bizler ise 20 yıl önce Türkiye'de üretilen teknolojiye sahip otomobil ile arkasından güçlükle yetişebilmiştik. Kendisine yetişmekte zorluk çektiğimizi söylediğimizde, "Siz aile hızı yapıyorsunuz da ondan..." diyerek kahkaha attı. Konuşması bittiğinde bizlerin soruları gelmeye başladı: "İstanbul-Ankara demiryolu hattını iyileştirip, Japonya ve Avrupa'da uygulamaya konulan hızlı trenlerle ne zaman seyahat etmeye başlayacağız?" Bir anda yüzü asıldı... Önce otoyolların "özgürlük" olduğunu savını işledi. Bizler, tren yolculuğunun güvenli ve ucuz olduğunu, Batı Avrupa ülkelerinin demiryollarına büyük yatırımlar yapmaya başladığını söyleyince tepkisini koydu: "Demiryolları komünist işidir. Sizler de öylesiniz..." Batı Avrupa ülkelerinin komünist olmadığını, aksine yıllarca mücadele verdiklerini hatırlattığımızda ise sözü Altınsoy aldı. Özal'a destek veren, bizleri ise alttan alta azarlayan bir üslupla karayollarında insanların dilediklerini yapabilme özgürlüğüne sahip olduklarını anlatmaya başladı. Sonuçta Ankara-İstanbul demiryolu yapımı askıya alındı, Ayaş tünelinin açılışı da durduruldu.
10 YILDA BİR MAKAS
O tarihten sonra gelen iktidarlar da demiryoluna yatırım yerine, karayoluna yatırımla uğraştı. Oysa, bir kilometrelik demiryolu coğrafi koşulların durumuna göre, 250-300 milyar liraya yapılırken, aynı uzunluktaki otobanın maliyeti tam 7 kat fazlaydı. Buna rağmen, işlevsel olup olmadığına bakılmaksızın her yere otoban ve duble yollar yapılmaya başlandı. Demiryolları da 1950'li yıllara kadar yapılan yatırımla kaldı. Demokrat Parti iktidarı ile birlikte, 1980'e kadar karayollarına yatırım yapan hükümetler, Özal iktidarı ile 1990'lı yılların ortasına kadar otobanlara yöneldi. Ardından "her ile bir tane" sloganı ile havaalanları yapımı geldi. Otobanlar üzerinde saatte sayılı sayıda otomobil geçen, havaalanları da pistine bir uçak dahi inmeyen pahalı yatırımlar olarak kaldı. Hem de karayolunda bir yolcu ta- şımanın maliyeti 12, demiryolunda ise 2 dolar olduğu bilinmesine rağmen. Ayrıca, karayollarında meydana gelen kazaların ve kaybedilen insan sayısının bir çok ülkeden çok fazla olmasına karşın... Önceki koalisyon hükümeti döneminde gündeme gelen, ancak IMF baskısı ve ekonomik krizler dolayısıyla askıya alınan
MAKİNİSTİN YERİ
Bütün bunlardan yola çıkarak, hızlandırılmış tren kazası ile birlikte demiryollarına yatırımın yeniden duracağını söylemek olası değil. Zaten kaza sonrası yapılan tartışmalarda da bu yok. Aksine, yeterince denenmeden, alt yapısı hazırlanmadan ve otokontrol sistemi oturturulmadan başlatılan bir projenin yanlışlığı tartışılıyor. İhalesi tamamlanan ve 2005 yılı sonunda seferlere başlayacak olan ve Ankara-İstanbul arasını 3 saate indirecek hızlı tren çalışmaları devam ederken, bu kadar büyük bir riskin neden alındığı sorgulanıyor. Ulaştırma Bakanı'nın sözünden yola çıkılarak, hızlandırılmış trenin, verilen talimatlara makinistin uymaması sonucu kaza yaptığı, projede bir hata olmadığı söylenebilir. Projenin bu şekliyle devam edeceği de vurgulanabilir. Ancak unutulmasın ki, treni kullanan makinist de projenin bir parçasıdır. Dolayısıyla, kaza yapan da projedir...
|