Medeniyet testi
Geçen hafta Pamukova'da meydana gelen tren kazası ülkenin en önemli sorununu ortaya koydu. Hükümet ne yazık ki, her olayda görüşleri "bizden olanlardan" gelenler ve "onlardan" gelenler diye ikiye ayırmaktadır. Refah Partisi, Fazilet Partisi deneyimini yaşamış bu kadrolar, AK Parti'nin kuruluşu sırasında da büyük bölümü çok haksız eleştirilere uğramış, mağdur edilmişlerdir. Sırf dünya görüşlerinden dolayı yakınları bile taciz edilmiştir. Ardından iktidarda her attıkları adımın "laiklik" çerçevesinde sıkı bir denetime tabi tutulması da iktidar mensuplarının basına yönelik tavrının iyice kemikleşmesine yol açmış. Tren kazası bu nedenle ülkenin zihinsel açıdan tam bir bölünme yaşadığını ortaya koydu. "Bizler" ve "Onlar" anlayışı kırılmadan da bu ülkede sağlıklı bir demokratik atmosfer oluşturulması mümkün değil. Çünkü, sağlıklı demokrasi karşılıklı güvene dayanır, bu bakış açısı ise güvensizlik, kuşkuculuk ve sonuçta da ayrımcılığa yol açıyor. İktidar, bu kazada insanların günlük yaşamını bire bir ilgilendiren bir olayla karşıya karşıya olduğunu göremedi. Kaza gibi maddi bir olaya yönelik eleştirileri ideolojik boyuta taşıdı. Aynı çaba iktidarla aynı dünya görüşüne sahip gazetelerde de görüldü. Bu sağlıksız bir yaklaşımdır. İktidarın görevi kapsayıcı, bölünmeleri önleyici, birleştirici olmaktır. Farklı eleştiriler karşısında ideolojik kısmı öne çıkarmak, eleştirilere sert tavır almak bugüne kadar kendilerine çok uyan ve kamuoyunda puanlarının yükselmesine neden olan "mağdur" rollerini siler, inandırıcılıklarını kaybedecekleri bir noktaya getirir onları. Başbakanın öncelikle anlaması gereken konu şudur: Hükümetin insan yaşamına ne kadar değer verdiğini göstermesi gereken bir kaza var ortada. 37 insan öldükleri ile mi kalacak, bu bir kader yazısı denilip kaza örtbas mı edilecek, yoksa bu işin üstüne Avrupalı gibi mi gidilecek? Bu olay ülkemizin Avrupa Birliği'ni ne kadar ciddiye aldığının temel göstergesi olacaktır. 37 insanının pisi pisine ölümünün hesabını sormayan bir ülkenin Avrupa kültürü içinde gerçekten yeri yoktur. Siz istediğiniz yasaları çıkarın, istediğiniz reformları gerçekleştirin, böyle bir olayda gereken tavrı göstermezseniz kimse sizin AB içinde olmanız gerektiğini savunamaz. Bu olay, Türkiye'nin hukuk zihniyeti olarak bile Avrupa'ya olan mesafesini açıkça ortaya koydu. Olay yerinde savcı ve bilirkişiler inceleme yapmadan temizliğe girişilmesi bunun en açık göstergesi. Bir Avrupa ülkesinde kaza yeri artık "bağımsız-yansız" olması gereken adalet mensuplarına aittir. Kazanın tarafı olan demiryolu idaresi veya onun bağlı olduğu bakanlığa değil. Oysa bu kazada olay yerine el koyan, delilleri yok eden kazanın "sanıkları" olmuştur. Temizlikten 15 saat sonra müdahale eden yargının bu işlemi yapanlar ve emrini verenler hakkında derhal soruşturma açması gerekmez mi? Yazılacak elbette çok şey var. Ama bizim açımızdan olay çok açık. Bu bir medeniyet testi. Bir parçası olduğumuzu iddia ettiğimiz AB ülkeleri gibi mi davranacağız, yoksa işi kadere havale eden Şarklı gibi mi? Gerisi hikâye.
|