İki yılda bir açan çiçek
İki yılda bir güzellikler saçan çiçek açtı. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali başladı; sürüyor. İnsanı insanla buluşturma sanatına bir saygı duruşudur festivaller. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali de sanatçıların farklı buluşlarına, yaklaşımlarına, görsel dil arayışlarına oldukça çok sesli bir oyunlar dizisiyle saygı gösteriyor. İzleyiciyi kendini sınamaya davet ediyor. "Size sunduğumuz bu farklı bakışlardan bakalım hangilerini seçip kendinize yakın bulup, oyununuzu oynamaya geleceksiniz?" diyor, festival programı.
"Oyununuzu oynamaya gidecek misiniz?" Size oyun hazırlanmış. Provalar yapılmış, birikimler, deneyler, heyecanlar bir araya getirilmiş. İzleyicinin de saatinde işinin başında olabilmesi için çağrı çıkarılmış. Duyduk duymadık demeyin oyununuz var, gidip oynamanız gerek. Tiyatronun iki temel öğesi seyirciyle oyuncudur.
TİYATRO MUCİZEDİR Biz sahnedekilerle, siz aşağıdakiler bir araya gelince çakar kıvılcım; ve tiyatro dediğimiz mucize gerçekleşir. İnsan kadar eski, insana bakma, insan üstüne düşünme, yaşama sahip çıkma eylemi, oyuncularla, izleyiciler karşı karşıya gelince gerçekleşir ancak. Oyuncularla izleyiciler, suç ortaklarıdır. Birlikte gerçekleştirirler bir araya toplanıp, gülüp eğlenip, düşünüp taşınıp meydan okuma eylemini...
Seyirciler bizim meslektaşlarımızdır. Tiyatroya sahip çıkan, olayın gerçekleşmesi için gidip yerini alan, destekleyen, sanata, yaşama sahip çıkan insanlar bizim meslektaşımızdır. Bizler oyunlarımızı onlara sunmak için hazırlarız. Onlar da hazırlanır kalkar gelirler. Geçeriz karşılıklı, birlikte gerçekleştiririz tiyatro mucizesini. Spotlar değil, salondakilerin zihin enerjisidir aslında sahneyi aydınlatan. Festivalin açılış gösterisinde sahne pırıl pırıldı. Tiyatrocu demesiyle, "Seyirci demir leblebiydi." "Bakalım neymiş şu festivalin bize sunduğu, yeni farklı bakış. Hele bir görelim" diyen izleyicilere salon boşalırken baktım, bazı kafalar iyice karışmış, bir kısmında da ampuller yanmış, izlediklerinin keyfini sindiriyorlar. Charleroi Danses Plan K Tiyatrosu'nun sunduğu "Metapolis" dansın ve mimarinin öne çıktığı, kent-insan ilişkisini sorgulayan, görünmeyenin ardındakini keşfetmeye davet eden bir buluşmaydı.
Büyük kent labirentinde koşuşturan, birbirini arayan, bulduğunda yitiren insanların öyküleri.. Kaçmalar, kovalamacalar, kavuşmalar, ayrılıklar. Anlaşmazlıklar, barışmalar. Sürekli değişim içinde olan mekanla bireyin ilişkisi... Doğanlar, ölenler. Yitirdiklerini en beklemedikleri anda bulanlar... İnsandan insana kurulmaya çalışılan köprüler. Büyük emek ve umutla kurduğumuz bir araya gelme köprülerinin çöküşü ya da üstünden kimsenin geçmeyişi. Sürekli iç içe geçip yeni bakışlar üreten dün ve bugün. Geçmişten gelip şimdiki zamana inşa edilmiş gelecek köprüleri... Geleceğin dünyası... Kaos ve bireyin kendini içine kitlemesi... Köprüler, köprüler... Sahnedekilerle salondakiler arasında da bin bir köprü kuruldu o gece. Bence sağlam, zemin etüdü, iyi yapılmış, iyi tasarlanmış, işçiliği iyi, iyi aydınlatılmış, özgün bir mimari-tiyatro birlikteliği köprüsüydü "Metapolis."
Hepimiz dans ettik o köprünün üstünde; oyuncular sahne tarafından girdiler köprüye, bizler salondan ortada buluştuk ve dans ettik birlikte... İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın iki yılda bir açan çiçeği Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nin yöneticisi Dikmen Gürün ve yönetmen yardımcısı Koza Tandoğan yine çok iyi bir festival organize ettiler. Festivalin gerçekleşmesini sağlayan Aygaz'a ve Opet'e teşekkürler... İstanbul Tiyatro Festivali köprüler kuruyor. Gidin, dans edin üzerlerinde, geçin karşı kıyılara...
|