| |
|
|
Kadınları işe karıştırmazdı
Seksen yıldan beri 'vatansız' yaşayan Osman Ertuğrul (93), nihayet vatandaşlığa alındı ve kendisine Türk pasaportu verildi. Osman Ertuğrul en çok tartışma konusu ('Ulu Hakan' mı, 'Kızıl Sultan' mı?) olan padişahın, yani II. Abdülhamit'in torunu. Osman Ertuğrul'un fotoğraflarına ve söylediklerine bakıyorum: Nazik, centilmen, gün görmüş bir insan var karşımızda. Peki ya Cumhuriyet kuşaklarına adeta bir 'öcü' gibi tanıtılan dedesi nasıl bir insandı? Mesela Abdülhamit'in ortalama bir günü nasıl geçerdi? 'Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme' adlı kitabında (İletişim Yay.) tarihçi Ali Akyıldız anlatıyor:
*** * Gün doğmadan uyanırdı. Yıkanıp apdest alır, sonra da sabah namazını kılardı. * Ardından hafif bir kahvaltı yapar. Üstüne kahve ve sigara içerdi. * Sonra selamlığa geçerdi. Saat 11:00'e dek yoğun bir biçimde çalışırdı. Hemen karar veremediği, uzmanlık isteyen bir konu olduğunda bunu bilenlere danışırdı. Örneğin tıp ve hukuk... Doktorlara ve hâkimlere müdahale edilmemesi gerektiğini söyler ve öyle de davranırdı. * Öğle yemeğini harem bölümünde yedikten sonra 15-20 dakika kadar bir divana uzanıp dinlenirdi. * Tekrar çalışmaya başlardı. Hafızası güçlüydü. Kolay kül yutmazdı. Verdiği emri ve kararı takip ederdi. Saray kadınlarını işe karıştırmazdı. * İşler yoğun değilse yatsı namazından sonra uyurdu. Eğer yoğunsa gece yarılarına dek çalışırdı. * İşi çok değilse akşam bahçede yürüyüş yapar, bazen de hareme geçip kızlarının piyano çalışını dinlerdi. * Müzik, tiyatro ve operayı severdi. Batı müziğini tercih ederdi. Kendi tabiriyle 'ağır' (Klasik Türk Müziği'ni kastediyor) parçalardan hoşlanmazdı. Kızlarının icra ettiği İspanyol bale ve danslarını izlerdi. * Yıldız Sarayı'nda biri yazlık, diğeri kışlık, iki tiyatro vardı. Avrupa'dan turne için gelen toplulukları buraya davet edip seyrederdi. * En büyük zevki marangozluktu. Özel dairesinin yanında, içinde her türlü aletin bulunduğu bir atölye vardı. Bu işte çok yetenekliydi. Zihinsel yorgunluğunu burada çalışarak atardı. * Uyumadan önce özel hizmetkârları ona, yatağının kenarındaki paravanın ardından polisiyeler ve cinayet romanları okurdu.
*** Nasıl? Gayet 'normal' hatta 'sıradan' bir insanın yaşama biçimi gibi değil mi? Bugün olsa Abdülhamit herhalde uyumudan önce 'Da Vinci Şifresi'ni filan okuturdu.
|