| |
Fırsat penceresi
Hükümetin emeklilik yaşını yükseltmeyi öngören sosyal güvenlik reformu çerçevesinde açıkladığı istatistikler Japonya'da paniğe yol açtı. Nasıl açmasın; tüm göstergeler Japon ırkının tarih sahnesinden silinme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu ortaya koyuyor: Japonya'nın bugün 127 milyon olan nüfusu 2050'de 100 milyonun altına inecek, 2100'de de 64 milyona. Yalnızca yüz yıllık süreçte Japonlar'ın sayısı yarı yarıya azalacak. Nedeni: Geç evlenme, aile kurma arzusunda ciddi düşüş ve bekâr yaşamda patlama (25- 29 yaş dilimindeki erkeklerin yüzde 69.3'ü, kızların ise yüzde 54'ü evlenmeyi düşünmüyor) ve bunların sonucu doğurganlığın da, doğumların da azalması. Nüfusun azalması ve yaşlanması yalnızca Japonya'nın değil, tüm gelişmiş ülkelerin en önemli sorunu olma yolunda. Buyrun size birkaç veri: Almanya'nın 2000'de 82.3 milyon olan nüfusu 2050'de 79.2, 2100'de de 73.1 milyona inecek. 57.5 milyonluk İtalya 2050'de 44.9, 2100'de de 33.8 milyona; bugün 40.7 milyon olan İspanya, 2050'de 37.4, 2100'de ise 29.1 milyona gerileyecek. Avusturya, Portekiz, İsveç, Yunanistan, Bulgaristan (Yüz yılda nüfusu 8.1 milyondan 3.9 milyona düşecek), Rusya (Yine yüz yılda 145.6 milyondan 79.5 milyona inecek), Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Ermenistan, Gürcistan, Belçika, Danimarka; kısacası çevremizdeki ve AB'deki ülkelerin çoğu giderek ıssızlaşacak.
Tarihte sadece bir kez İşte böyle bir "trend"de Türkiye'nin önünde bir "Fırsat penceresi" açılıyor. Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Dr. Can Fuat Gürlesel'in hazırladığı "Türkiye'nin global konumlanması 2023" adlı araştırmadan aktaralım: "Bir ülkenin ekonomik büyümesinin sınırlarını, nüfusu çizer. Dünya nüfusunun giderek yaşlanacağı önümüzdeki dönemde Türkiye 2000-2025 arasında her ülkenin tarihinde sadece bir kez önüne çıkan demografik gelişme yaşayacak. Bu gelişme, çalışma çağında bulunanların, toplam nüfustaki payının en yüksek noktaya ulaştığı dönem oluyor. Japonya, Çin, Tayvan, Güney Kore, Singapur, İtalya, İspanya gibi ülkeler geçmişte bu fırsat penceresi sürecinde uzun yıllar ekonomik büyüme yarattılar. Türkiye'nin gelişmiş ülkeler düzeyine ulaşma olasılığının en yüksek ve koşulların en elverişli olduğu dönemdeyiz." Türkiye bu fırsat penceresini, yani çalışma çağındaki nüfusun "pik" noktada bulunduğu dönemi iyi değerlendirirse, 2025 yılında şöyle bir tabloyla karşılaşacağız: Enflasyon yüzde 3, ilk ve orta öğrenimde okullaşma yüzde 100, yüksek öğrenimde okullaşma yüzde 60, aktif işgücünün toplam nüfusta payı yüzde 68.7, işgücü arzı 37.5 milyon, çalışan nüfus 36 milyon, işsiz sayısı sadece 1.5 milyon, milli gelir 985 milyar dolar. Aslında Türkiye'nin bu genç ve dinamik nüfusu, AB üyeliğinde de en önemli kozunu oluşturuyor. Avrupa da bunun farkında. "Le Figaro" gazetesi daha dün "Avrupa'nın önümüzdeki 50 yılda hem nüfusunun 124 milyonunu yitireceğini, hem de 60 yaş üstündekilerin oranının yüzde 21'den 34'e çıkacağını" yazdı, "Yeni katılan 10 ülkenin toplam 75 milyon nüfusu da derde deva olmayacak, çünkü onlarda da nüfus düşüyor ve yaşlanıyor" dedi, ekledi: "AB ekonomik ve siyasal açıdan bir dünya gücü olmak istiyorsa, ABD, Hindistan ve Çin karşısında sadece 100 milyonluk Türkiye ile dengeyi sağlayabilir." Soruna "AB bizi almazsa halimiz ne olur"un yanı sıra "AB'nin bizsiz hali ne olur" açısından bakmanın da zamanı geldi.
|