| |
Tavşan ve tazı
Farkında mısınız; AB, Türkiye'yi Kopenhag Kriterleri'nde öngörülmeyen bir sınavdan geçiriyor: Sabrını ölçmek. Bunu "Sinirlerimizin sağlamlığını test etmek" veya "Soğukkanlılığımızın nereye kadar dayanabileceğini merak etmek" diye de yorumlayabilirsiniz. Bu yöndeki girişimler öyle arttı ki, cevap yetiştirmek neredeyse imkansız hale geldi. Yine de birkaçını aktaralım. On gün öncesine kadar Türkiye'nin müzakerelere çok yaklaştığını, sadece "Birkaç eksik kaldığını" söyleyen AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, şimdi "pürüzler"den söz etmeye başladı. Ve Ekim ayında yayınlanacak İlerleme Raporu'nun "tertemiz" olması için Ankara'ya öyle bir liste gönderdi ki, insanın Türkiye'nin AB'ye uyum için bugüne kadar hiç çaba harcamadığı izlenimine kapılmaması mümkün değil. Ağustos sonuna kadar yasal düzenlemelerle giderilmesi istenen pürüzler, yargı bağımsızlığından temel özgürlüklere, askerin siyasette rolünden Güneydoğu'daki duruma kadar birçok başlık içeriyor. Meclis tatilden çağrılıp istenen yasaların hepsi çıkarılsa bile iş bitmiyor. Ayrıca yine önümüzdeki 1.5 ayda çözümlenmesi istenen uygulamadaki eksiklerle ilgili bir dizi talep de önümüze konuldu. Bunların arasındaki bazı beklentileri iyi niyetle bağdaştırmak için kendinizi epeyce zorlamanız gerekiyor. Örneğin AB, yeni Türk Ceza Yasası tasarısında töre cinayetlerinde cezanın ağırlaştırılmasını yeterli bulmuyor. Ne istiyor biliyor musunuz; "Töre cinayetlerinin engellenmesini!" Olur, Güneydoğu'da her evin önüne bir polis dikeriz.
Bir karar verseler Bir başka örnek, Verheugen'in pürüz listesinin sızdırıldığı gün, sözcüsü Jean-Christophe Filori de, Yargıtay'ın Leyla Zana ve arkadaşları hakkındaki yeniden yargılama kararı için "AB Komisyonu bu davanın tatmin edici bir sonuca ulaşmamasından üzgünlük duyuyor" dedi. Bu, "Bir yolunu bulup yargının bu davayı kapatması sağlanmalıydı" imasının diplomatça ifadesi değil mi? Hatırlayacaksınız; Ankara 1 No'lu DGM, Zana ve arkadaşlarını tekrar mahkum ettiğinde de Avrupa Parlamentosu'nun İtalyan üyesi Luigi Vinci, yargıya baskı yapmadığı için hükümete verip veriştirmişti. Hem yargının bağımsızlığının güçlendirilmesinden söz et, hem de işine gelen konuda yargıya müdahale bekle Daha geçen ay İstanbul'da "Chirac'la anlaştık, İlerleme Raporu olumlu çıkarsa, Aralık'taki zirvede Türkiye ile müzakerelerin başlanmasını isteyeceğiz" diyen Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'in şimdi "Şartlı evet"ten dem vurmaya başlamasına hiç girmeyelim Ama bizim asıl canımızı sıkan gelişme, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın AB Anayasası'nı referanduma götürme kararı oldu. Şimdi Schröder'in de aynı adımı atması kaçınılmaz. Çünkü AB ile ilgili her konuda Chirac'la ortak politika izliyor. Ayrıca Hıristiyan Demokrat Parti'nin referandum baskılarına direnmesi mümkün değil. Bu, Türkiye için ufukta yeni tehlikelerin belirmesi anlamına geliyor. Zira hem Fransa'da, hem de Almanya'da "Türkiye'yle ilgili karar sadece liderlere bırakılamaz" diyen sağ partiler, referandumda AB Anayasası'nın yanı sıra, bizim üyeliğimizin de oylanmasını istiyorlar. Böyle bir oylamanın sonucunu kestirmek güç değil. Sonra da dönüp "Bakın, halk sizin üyeliğinize karşı" deyip, baklayı ağızlarından çıkaracaklar: "En iyisi siz imtiyazlı ortaklığı kabul edin." Veremle korkutup sıtmaya razı etmek hesapları Başbakan Erdoğan'ın bugün başlayacak Paris gezisinde Chirac'tan referandumla ilgili gerçek niyetlerini öğrenmeye çalışmasında hayati yarar var.
|