Sezer'in rektör fetihleri
Rektör atamaları ile Cumhurbaşkanı Sezer'in millete aykırı vaziyet almayı görev saydığına tanık olduk. Kendileri tam beklediğimi yaptıkları için bu atamalara içerleyenleri yadırgıyorum: -Ne bekliyordunuz ki? Bu Cumhurbaşkanı'nın başka türlüsünü yapma ihtimali var mıydı? Sayın Sezer'in hukukçu kimliği ile de, bulunduğu makamın zorunlu toparlayıcılık görevi ile da bağdaşmayan tavır ve uygulamaları, hepimizin müstahakkıdır! -Efendim, oy kullanan öğretim görevlilerinin ezici çoğunlukla rektör görmek istedikleri -sözgelimi Gazi Üniversitesi rektörü Rıza Ayhan gibi- kişilerin yerine listedeki başka isimlerin tayini hangi samimi demokratın imza atacağı işlemlerdir? Özellikle sağ kesimden böyle feryatlar duymak tuhaf. Bu tür işlemler Sayın Sezer'in son derece tutarlı ve kararlı bir -başka- inanç ve ideoloji adamı olduğunu gösteriyor. Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir toplumun önünde, Ramazan ayına denk gelen 10 Kasım günü Cumhurbaşkanı sıfatı ile Anıtkabir defterine yazı yazmadan önce bardağı ağzına götürüp de sadece minik bir yudumcuk içebilen zatın kendi inancı ve ideolojisi adına makamının gereklerini nasıl hiçe saydığı unutuldu mu? O davranış, hayatının bir tek gününü dahi oruçlu geçirmeyen Fatih Altaylı'yı bile fena halde rahatsız edecek kadar ağır bir kasıt ve aynı zamanda topluma 'yukarıdan saldırı' değil de ne idi? O günlerde gözlemiştik ki, pek çok vatandaşmız, devletinin başında kendisine kasten hakaret eden bir zatın bulunduğu hükmüne varmıştı. İnsanlar diyordu ki: -Bu davranış, sadece 'ben oruç tutmuyorum ha, sakın yanlış anlamayın' anlamına gelmekle kalmıyor.. Asla susamışlık söz konusu değilken, 'ben sizin ibadetinize saygı filan da duymam' dercesine bardaktan bir yudumcuk içmek, bütün oruç tutanlara küfretmek gibidir.. Öyle miydi, değil miydi? Önemli olan Sayın Sezer'in bu algılamaları umursayıp umursamadığı.. Doğrusu hiç de umursamadığı, sonraki bütün uygulama ve beyanatlarından belli değil midir?. Sayın Sezer'in Köşk'te sergilediği tavrı ve yürüttüğü siyaseti, milletin büyük bir çoğunluğunun nasıl yorumlayıp değerlendirdiğini özetlemek zor değil: -Necdet Sezer olarak benim anlayış, inanış ve ideolojimde bir şahıs kolay kolay bir daha bu makama gelemez; onun için hazır fırsat varken yapabileceğimi yapmalıyım. Ne yapmalıyım mesela? Bir kere sağın bütün eğilimlerine karşı savaş içinde olmalıyım.. Mümkünse onlara hayat hakkı tanımamalıyım. İmzamın yeterli olabildiği her işi, dindar, milliyetçi, ortalama sağcı kişilere kapalı tutmalıyım.. Sayın Sezer'in tavır ve uygulamalarının halk vicdanındaki tercümesi budur..
*** Rektör tayinlerinde binlerce üniversite hocasının oylarına çöp kadar değer vermeyen bir Cumhurbaşkanı'nın demokratlığı ile ABD'nin Irak'taki sivil yöneticisinin demokratlığı arasında acaba nicelikten öte bir fark var mıdır? Hazindir ki, Irak'taki işgal yönetiminin atama ve uygulamaları o ülkenin çoğunluk iradesine ne kadar ters ve ayrılıkçı unsurları ne kadar kollayıcı ise, Sayın Sezer'inkiler de öyledir! Köşk'ün topluma adeta, 'Müslüman ve Türk kimliği ile mücadele edenlerin fethettiği bir kale' görüntüsü vermesinden rahatsızlık duymayabilen bir Cumhurbaşkanı keşfedebildiği için bir önceki hükümetin aldığı beddualar herhalde buradan aya köprü olur. Yalnız; şimdiki hükümetin kadrolarının da bu 'keşif' konusunda asla masum sayılamayacağını, hafızası birazcık sağlam olanlar takdir edeceklerdir: Sayın Sezer seçildiği gün 'fazilet'li ve de basiretli Sayın Abdullah Gül ile Sayın Bülent Arınç çılgınca bir sevinçle Meclis'te birbirlerine 'Çaaak' yapıyorlardı.. Niye o kadar mutlu olmuşlardı? MHP'ye gol atılmıştı ya; dünyalara değmez miydi? O gün MHP'nin de bizzat 'geri pası' ile büyük katkı yaptığı bu gol, şimdi ise Gül ile Arınç'ların kalelerine yağmur gibi yağıyor.. Böylece Allah'ın sopası 'işkembe-i kübra'dan dolu dolu şehvet ile siyaset yapan her kişinin kafasına bir şekilde inmeye devam ediyor.
|